Gencligim Besiktastaki klup binasinin yanindaki evde gecti. Yanindaki derken fiziki olarak komsu olan apartmandi. Klube ve taraftara cok yakindim. Iceri kim girer, kim cikar, ne konusulur bilirdik. Daha da onemlisi Besiktas semti klubun nabzini tutar. Her seyi bilir. Onlardan hic bir bilgi saklanamaz. Cunku semt kimligini korur. O yuzden statda “fikret orman paralar nerde” diye tezahurat yapildiginda 50 bin mil oteden “eyvah” demistim kendi kendime.
Stada gelen taraftarin da cogunlugu semt cocuklarindan olusur. Semtden olmayanlar da mactan once onlarla barda, kahvede bir araya gelir. Haberler kulaktan kulaga yayilir. Stata gelen taraftar ile TV’de mac izleyen taraftarla ayni adam degildir. Farkli bir algilari vardir.
Hala konustugum semt cocuklari, maca giden arkadaslarim ve maci Carsi’da izleyen dostlarimin icinde bulundugu ruh halini anlatayim.
Semt taraftari Adali’ya cok inaniyor, Ole’ye cok guveniyor. Oyle ki uzun vadeli bir sabir stratejisi icin icin hazirlar.
Gelgelim benim gibi TV taraftari nin hepsi ayni fikirde mi?
Net bir sekilde hayir ve net bir sekilde ikiye bolunmusluk var.
Bu iki farkli taraftarin kafasi an itibariyle su sekilde :
1. kafa) Kosulsuz sabir. Hoca iyi, teknik kadro iyi, baskan ne yaptigini biliyor, ortak bir strateji var ve ne olursa olsun sonuna kadar gidilecek.
2. Kafa) Paran yoksa niye baskan oldun? Ben anlamam arkadas yildiz isterim. Ronaldo gelsin, osimeni biz alalim, calim atalim, show yapalim, en cok bizim ucaklar insin, hoca isi bilmiyor, hepsini kovun, futbolculari da kovun, burasi Besiktas, Transfer isterük, 35’lik bilmem kim bosa cikmis hemen kapalim, klubu araplara satalim, scoutlar bu isi bilmiyor biz futbolcu onerelim, yonetim duy sesimizi, bak renkliler sunu bunu aldi biz cop toplayacagiz yine, ben demistim, bu sene de kasimda havlu atacaz…(@aussie falan bu tipteki adamlardan)
Simdi de gelelim bu ikiye bolunmusluk icindeki catismaya. 1.gurup son derece inatci, agresif ve korumaci. 2.gurubun ise comak sokmasindan endiseli. O yuzden Adali ve hoca’ya, dolayisiyla da stratejiye ve projeye kalkan gorevi goruyor. Yine bu yuzden bu gurubun yorumlarinin cok sert olduguna tanik oluyorum.
Ilginctir ki 2.kafa gurubu bu kadar sert elestiriye sessiz kaliyor. Cok fazla terslenme ve cevap verme tepkisi gostermiyor. Sayi olarak %50-50 olmasina ragmen pasifler. Kendi fikirlerini yaziyorlar ama 1.gurup saldirinca tepki vermiyorlar. Onlar da aslinda “acaba mi lan” diye dusunmeden edemiyor.
Simdi sitemizin goz nuru, ustadimiz @sverisson elestirel bazi yazilar yaziyor. Hic alisik olmadigi bir sekilde 3-5 eksi aliyor. (Inanin o yazilari ben yazsam site eksi rekorunu egale ederdim) Bu Sverisson genc yasinin getirdigi bir alinganlik gosteriyor ve niye eksi aldigini anlayamiyor cunku o aslinda 2. Kafada biri de degil. Ama dedigim gibi o siniri birazcik gecince haddinden fazla bir tepki geliyor 1.kafalardan. Hatra bazen beni bile delirtiyor ama ben ona eksi basmam :)))
Diyecegim odur ki bence devrimsel bir donemin basindayiz. Renkliler gibi hala hatada israr etmenin de ayni hatalari yapip farkli sonuclar beklemenin de anlami yok. Ben ilk kez bir transfer doneminde bu denli heyecanliyim, merakliyim, keyifliyim, guvenli hissediyorum. Yonetime ve hocaya yapilacak elestilerin de agir tepki gorecegine inaniyorum. Bence birlik olalim ve bekleyelin. Besiktas ilk kez bu isi bilenlerin elinde…
Abi bu yazıdan sonra eleştirmeyi bende kenara bırakıyorum ve merakla bekliyorum neler olacak neler göreceğiz 🙂
Daha icraati olmayan kapali kutu bir yonetim var. Once bir gorelim. Hoca da KENDI takimi bir “kurmaya”baslasin. Begenmezsek hep beraber gomeriz.
Bence içi geçmiş yıldız transfer isteyen kitle yüzde 5 bile değildir. Beşiktaş taraftarı hiç olmadığı kadar işin farkında, başkana da teknik direktörüne de güveniyor.
Sadece geçmiş hataların tekrarlanmayacağını görmek için bir ışık bekliyor. 2, 3 tane dosdoğru adım atın kimse gıkını çıkarmaz. Bunu güzel söylemlerle de destekleyin. Mesela ilk 2 ye yaklaşmak hedeftir denmez. Ne denir son haftaya kadar terinin son damlasına kadar savaşacak kadroyu kuracağız denir. Aidiyet duygusu yüksek, maç seçmeyen takım olacağız denir. Mücadeleyi edelim emin olun kimse zaten puan durumuna bakmaz.
Transferde ismi geçen isimler bana ümit verdiriyor. (amdouni, asprilla gibi)
Ne diyoruz yıkıcı eleştirmek yok, yapıcı oluyoruz ve GÜVENİYORUZ.
Ben ANC gibi taraftardan korkup U donusu yapmalarindan endise ediyordum ancak Adali her aciklamasinda plana sadik kalacagini soyluyor. Medya bu isleri sevmez. Tanidigim futbolunbilen renkliler bike meeakla bizi izlemeye basladi. Ciddi cidi bir seyler debiyoruz. Uzun soluklu bir aeyler. Temeli bir oturtursak bu lugde sadece Beaiktasin maclari izlenir.
Sırayla gideyim.
Gençliğinin geçtiği çevreyi(bitişik bina yahu, dahası mı var?) öğrenince çok özendim, ciddi ciddi kıskandım..
Ne güzel ne harika ne muhteşem bir atmosfer..
Benim kulübe en yakın olduğum anlar üniversite yıllarında Teşvikiye’nin hemen altında, Ayşecik – Zeynep Değirmencioğlu’nun oturduğu binanın biraz ilerisinde(karşılaşmıştık bir kere, gülümseyerek selamlaşmıştık) Muradiye Mahallesi’nde oturduğum yıllardı..
Camianın içinde bulunduğu durumu kabaca bir bakışla tasniflediğin taraftar ayırımına bakarsak -bu kadar sert, bu kadar katı bir tasnif yapılabiliyorsa şayet- 2. gruba dahil olduğumu idfia ettiğin canım kardeşim @aussie‘nin kalbini kırmamak kaydıyla(😏😎) 1. gruba daha yakın olduğumu söyleyebilirim rahatlıkla.
Bir çekinceyle tabii ki:
Koşulsuz destek, koşulsuz sabır yok bende abi..
Oy verdiğim partinin (bile) en amansız (düşmanlık derecesinde) eleştırmeniyim ben hocam.
Koşulsuz destek nedir bilmem..
Ve aslında zaten en çok en sevdiğim, en güvendiğim, en çok başarılı olmasını beklediğim kişiler hata yaptığında üzülüyorum, kahroluyorum, yıkılıyorum ben.
2. gruba dahil olmam mümkün değil.. Kulübün mali durumu ortadayken onun-bunun-ötekinin- falancanın-filancanın deve yükü paralar saçılarak gelmesini hayattt-ta istemem.
Gelir de başarılı olursa tabii ki sevinirim, musmutlu olurum, o başka..
Ama akıl almaz paralar saçarak yapılan transferleri kendi dünya görüşüme de bu Kulübün genetiğine de uygun bulmam..
Marifet, bence, İngiltere Ligi’nde uzun uzun yıllar en büyük futbol yıldızlarından biri olmuş Les Ferdinand gibi yıldızları, henüz gencecik birer çocukken kokusunu alıp bulmak, oynatmak, verim almak ve sonrasında para kazanarak elden çıkartabilmektir.
Ve hatta, böyle bir yola girebiliyorsan şayet, “Oynadığı Süre Zarfında Verim Almak Kaydıyla” o kaçınılmaz kariyer yükselmesi sürecinin belirli aşamasında, gerekirse hiç para kazanmadan gitmesini buruk bir mutlulukla izlemektir..
Hocaya güvenmek istiyorum.
Ama o kendine güveniyor mu, emin değilim.
Mesele adamın bilgisinin olup olmaması değil.
Zaten adamın bilgisini kantara vurmak hadsizliği benim düşeceğim bir yanılgı değil.
OGS bu abiciğim, boru mu?
Ama adamın bazı maçlarda yaptığı öyle hatalar da var ki, olur biter iş değil..
Zaten bu ligde başarıya ulaşmak veya bir sene daha başarısızlık denizinde debelenmek kıl payı ölçüsünde farkların üst üste gelmesiyle oluyor iken “bizimkinin”, üstelik yanındaki 78 kişilik teknik kadroya rağmen böyle garip garip hatalar yapması hayatın olağan akışına göre mümkün olmakla birlikte, yıllar ve yıllar ve yıllar ve yıllar boyunca incinmiş olan zavallı ruhumda derin yaralar açıyor.
Kabullenemiyorum.
Bak hocam,
O ostrogot çocuğu alçak herifin katlettiği maçla yitirdiğimiz 3. şampiyonluktaki sıralama:
gs- 75
fener- 72
başak- 72
Beşiktaş- 71 şeklindeydi..
O rezil maçı biz alsak 74 olacaktık,
gs 72’de kalacaktı.
Ve böylece biz 3. şampiyonluğumuzu alıp belki 4 ve hatta belki de sonraki 5. şampiyonluğa doğru yürüyecektik.
E şimdi böylesine hassas ayırımlarla yürünüyorken böyle bir ligde, onca güvendiğimiz bel bağladığımız teknik adam kör gözüne parmak misali hatalar yapınca kalbimiz kırılıyor.
E o zaman da haliyle (hâşâ huzurdan) Sith Lordlarıyla ilgili sözler dökülüyor ağzımızdan..
Eksi meselesine gelince,
Orada taviz veremem hocam.
Mümkün değil.
Kendi kişiliğime böyle bir aşağılamayı yakıştırmam söz konusu dahi olamaz..
Açayım:
Yaklaşık bir sene kadar önce, muhtemelen hatırlar yahut ararsan bulursun, yazdığın bir yazında bir kitap görseli paylaşmıştın.
İstatistikle ilgili bir kitaptı.
Gördüğümde şasırıp sormuştum sana, “Kitabın yazarını tanıyor musun?..” diye.
Tanımadığını, internetten aratıp bulduğunu, kısaca denk geldiğini söylemiştin..
O kitabın yazarı benin gençlik yıllarından beri (ve hala) arkadaşımdır Ziya Hocam..
Ailecek görüştüğümüz,
Ev ziyaretleri yaptığımız,
Aile büyüklerini kaybettiğimizde cenaze merasimlerinde buluştuğumuz,
İki üç günün birinde telefonla uzun uzun konuştuğumuz,
Arada gitarımı alıp, koltuğumun altına iki şişe kıstırıp evine misafir olduğum, kırık dökük üç beş nota eşliğinde şarkılar söylediğim(iz),
Karşılıklı olarak birbirimize yazmış olduğumuz yazıları, öyküleri, denemeleri gönderip üzerinde fikir alışverişine girdiğimiz bir arkadaşım..
Kaya kovuğundan çıkmadım ben Ziya Hocam.
Kendi çapımda, kendi ölçeğimde müthiş zengin, donanımlı, değerli, birikimli bir arkadaş çevrem zaten var, hepinizin de olduğu gibi.
Bu çevredeki dostlarımla konuştuğumda tabii ki birçok konuda çoook büyük bir oranda benzer görüşlerde olsak da(benzerliklerin fazlalığıdır çünkü arada tutan insanları) aralarda ters düştüğümüz, anlaşamadığımız, hemfikir olmadığımız anlar da olur.
Ama bunlar niyet okuyarak değil, karşılıklı konuştuğumuz anlarda ortaya çıkar.
Ve öyle zamanlarda da seninle Canki’nin veya Aussie’nin yahut FerMe’nin tatlı tatlı atıştığınız, yalandan dövüştüğünüz anlarda olduğu gibi harala gürele, alt alta üst üste kapışırız.
Ama hiç olmazsa karşılıklı olarak konuşurken yaparız kavgamızı hocam..
Kimden geldiği belli olmayan, nedeni niçini belirsiz mücerret(soyut) bir karşı duruş, hatta tek bir “Beğenmedim..” sözcüğü bile değil, ne diye atıldığı bilinmeyen bir Eksi, hayatını sözle geçirmiş biri olarak çok ters olmanın ötesinde adeta bir hakarettir hocam bana.
İlgi manyağı değilim.
Günlük hayatımda çok sayıda dostla çevrili bir ortamda yaşıyorum.
Hayatım boyunca çok sevildim zaten.
Ve biraz da o sebeple fazla ilgiden de sıkılırım..
Beni düşmanlık derecesinde sevmeyenlerin dahi (ne mutlu ki) saygıda kusur etmedikleri bir adam olmayı başarmış biriyim.
E şimdi ben böyle bir haldeyken, bu çoook sevdiğim ortamda, saygıyla beğeniyle, hayranlıkla, gıptayla okuduğum izlediğim takip ettiğim dostlar arasında, bu topluluğu gülümsetmek, bu muhteşem ortama küçücük bir katkıda da ben bulunayım diye düşünüp onlarca dakikamı vererek, imlasına noktasına, virgülüne kadar dikkat ederek, arada hata yapmış isem “tüh tüh tüh..” diye hayıflanarak yazdığım yazılara (Bak Dikkat Et) karşı çıkılması asla değil, hiçbir açıklama yapma zahmetine bile katlanmadan “Hasstir ulan!..” manasına gelecek biçimde Eksi verilmesi benim anlayışımda insanlık onuruna aykırıdır hocam.
Kabullenmem mümkün değil bunu.
Tek bir kişi dahi tek bir beğeni atmasın. Normaldir hocam.
Ama Eksi atmak bir nedir abi?
Beğenmediysen beğenme, yürü git işine.
Yahut yaz altına, “şu şu şu konuda senin gibi düşünmüyorum ben..” de.
Yahut deme.
Bana ne?
Çok sevdiğim bir sözdür Ziya Hocam:
Dostluklar, çok sarp bir yamaçtaki çok derin bir uçurumun kenarında daracık bir patikada yürümeye benzer.
Akıl almaz güzellikler sunar size.
Ama, çok dikkatle yürümeniz kaydıyla..
Kim, kime, hangi ölçüde, ne şekilde davranır bilmem, karışmam.
Ama ben, kime ne şekilde davranıyorsam, kendime de aynı şekilde davranılmasını isterim hocam.
Bitiriyorum.
Bu gönderinle çok mutlu ettin beni, sağ ol, var ol.
Benim tanıdığım @deliziya(🙂🤍🍻) işte böyle biridir çünkü.
Benim nefes alma yerim olan KartalYorum.com da böyle bir yerdir..
Son nokta:
Tekrar dönüp okuyacağım, muhtemelen (ve mutlaka) var olan hataları elden geldiğince düzelttikten sonra Gönder tuşuna basacağım bu yanıtı hiç beğenmedim.
Ciddiyim..
Şiddetle kınıyorum kendimi.
Eksi,
Eksi,
Eksi..
Gaza geldim anasını satiim,
5 kere daha Eksi..
Canım hocam, ne yalan söyleyeyim o eksileri görünce ben de duygusal bir tepkimeye girdim, içim çekildi, asabım bozuldu, refleks olarak kendimce artıya bi hışımla ve defaatle bastım ama bir defadan başkasına izin vermedi. Üzüldüğüne daha çok üzüldüm. Aklıma (malumunuz üzre) Sokrat’ın münazara esnasında bi haddini bilmez tarafından saygısız, seviyesiz ve kaba tavrına maruz kaldığında verdiği tepki geldi…. Tepkisizlik… Talebeleri “neden bir tepki vermediniz ?” diye sorduklarında “Eşek bana tekme attı diye, ben de mi tekme atayım” diye cevaplamış.. La teşbih ve la temsil… Boşveriniz hocam… Seviyenizi düşürüp sıkmayın canınızı… En kalbi sevgi ve saygılarımla…
Başkana ve hocaya güvenmeyip de ne yapacağız? Hadi yarın ikisini de gönderdik diyelim. Bugünden yarına ne değişecek? Hazır idarî ve teknik kadro arasında bir iç uyum sağlanmışken bunun neticesini beklemek gerekiyor. Her defasında kuleyi yıkıp sıfırdan inşaya başladık da ne oldu? Düşe kalka yürümeyi ve sonra da koşmayı öğreneceğiz. Yeter ki fahiş ve kasıtlı hatalar olmasın.
Senoe ben zaten Mert haric ayni kafadayiz kardesim ama genc nesil asiri sabirsiz. Tuketim toplumu oldugumuz icin mantik hep parayi bastir al. Boyle olmayacagini artik yavas yavas gormeye basladik diye umuyorum. Ilk defa bu yogunlukta ve sayida korumaci bir taraftar kitlesine ulastifimizi gormek beni heyecanlandiriyor isin dogrusu. Ben keyifle vekliyorum transferleri. Sans yonetimin yaninda olur insallah. Cunku biraz da sans lazim bu kez. Sakatlik, uyum sorunu, kisilik problemi falan da var bu etkenlerde.