Sezon başında, kulüplerin teknik kadroları ve takımların taraftarları kağıdı kalemi ellerine alıp puan hesabı yaparken evdeki maç/deplasmandaki maç ayırımı yaparlar..
Ve ne kadar gerçekçi olmaya çabalasalar da ellerindeki kalem, içerideki maçların neredeyse tamamına 3 puan yazar.. En azından yazmak ister..
Neden?
Kendi sahanda, yani kendi seyircin önünde oynayacaksın da ondan..
İklim veya o andaki hava koşulları da etkendir belki ancak, dış saha/iç saha ayırımında belirleyici olan tek faktör seyircidir..
Trabzon’un zor bir deplasman olmasının en büyük nedeni, seyircisinin oluşturduğu baskıdır..
Ne kadar profesyonel olurlarsa olsunlar o anda sahada bulunan tüm aktörler etkilenir bu baskıdan.. Ve yıllardan beri şahit olduğumuz gibi etkileniyorlar da..
Biz?
Bizim de, bu konuda, yıllar boyunca çok etkili olduğumuz anlar, seyircimizle geri çevirdiğimiz maçlar oldu.. Hem de dünyayı hayran bırakacak, dillere destan olacak kadar çok..
Ancak bu sene, ne yazık ki o senelerden değil galiba.. Seyircimiz, hiperaktif çocuklar gibi odaklanma sorunu yaşamakta bu sezonun maçlarında..
Zaten salgın nedeniyle düşük olan seyirci sayısı yüzünden gerekli baskıyı oluşturamıyoruz.. Üstüne üstlük taraftarın “lay-lay-lay” modundaki şarkılı türkülü tezahüratları takımı uyutuyor, neredeyse..
Rakip takımı ve özellikle hakemi baskı altına almak, bu oyunun olmazsa olmazlarından..
Kazanmak istiyorsak, mecburuz..
Şu dakikadan itibaren bütün taraftar grupları, liderleri, kulüp başkanı, yöneticiler, teknik ekip, oyuncular, bir bütün halinde baskın bir karaktere bürünmedikleri taktirde bu sene gider, benden söylemesi..
Mehter takımı gibi yürüyerek bu ligin içinden geçemeyiz, bilmiş olun..
At sahibine göre kişner, eyvallah.. Tersini söylemedik..
Ne var ki at takımdır, sahibiyse taraftar..
Atının kişnemesini; fırtına gibi esmesini, su gibi akıp gitmesini istiyorsan, binmesini bileceksin önce..
Başka türlü olmaz..
aynı kanıya sahibim taraftar nasılsa şampiyon oluruz rahatlığında bu durum takıma da sirayet etmiş durumda