EVDEKİ MÜZE
Eskiden, evlerin dokunulmazlığı olan misafir odaları vardı.
Kapıları kilitli, sadece bayram günleri açılan, aile müzesi görevini gören odalardı bunlar.
Bayramdan birkaç gün önce silinir, süpürülür; bayrama hazırlanarak kapısı yine kapatılırdı.
Kapıları o kadar az açılırdı ki, nerede bir misafir odasının kapısının aralandığını görsem, içeride ne var diye merakla bakardım.
Perdeleri sıkı sıkı kapalı olduğu için güneş ışığının pek girmediği, girdiği zaman da içeride uçuşan tozları gösterdiği yerlerdi misafir odaları.
Sünnet düğünlerinin fotoğrafları da genelde o odalarda çekilmiş olurdu.
Çok önemli ama çok yalnız odalardı bana göre oralar..
Sessiz, hareketsiz, adeta ölü gibiydiler.
Koltuklarının üstleri genelde beyaz örtülerle kaplı olur, içerideki her eşyaya maksimum koruma kuralları uygulanırdı.
Bayram günleri bile misafir odaları, ağır misafirlere açılırdı.
Bir misafire o odanın açılması aileler arası diplomaside bir tür saygı göstergesiydi, galiba.
Ortadaki sehpada aile fotoğraflarının olduğu fotoğraf albümü ve duvarlardaki çoğu ölmüş aile büyüklerinin fotoğrafları odaya bir müze havası verirdi.
Camlı dolabın içindeki çay bardakları, koltuk kenarlarındaki dantelli örtüler, bana hep kocasından ayrılmak zorunda kalmış yaşlı ve süslü bir halayı anlatırdı.
O odalardaki kolonya şişelerinin, bazen, duvarda asılı halıdaki geyiklerle konuştuklarını düşlerdim nedense.
Daha televizyonun olmadığı zamanlardan söz ediyorum. Altmışlar, belki biraz yetmişler filan.
Gece gezmelerinde çocukların yere oturup tarih kitaplarının arasında Tom Miks, Teksas okuduğu zamanlar..
Bayramlarda içi cevizli lokumlarla baklavaların evlerde yapıldığı zamanlar.
Biraz daha büyüyünce, evin dörtte birine denk gelen bir kısmının kapısını kapatıp hiç kullanmamanın mantığını çözmeye çalıştım.
Çözdüğümü sanmıyorum.
Her ne olursa olsun misafir odaları kadınların eseriydi. Onlarla ilgiliydi.
Kadınların bazı eşyaları gözleri gibi korumak istemelerinden kaynaklanan bir uygulamaydı, galiba bu.
Eşyanın kolay satın alınamadığı, yokluğun hüküm sürdüğü yerlerde, onca para verdik bu eşyalara koruyalım hiç olmazsa mantığı işliyordu, herhalde.
Kocalarına, “Oturduğun yeri yamultuyorsun valla” dememek için kadınlar eşyaları bir odaya kilitliyorlardı herhalde…
Daha zengin evlerde misafir odaları yoktu.
Oralarda her yer misafir odasıydı, şimdilerde çoğu evde olduğu gibi.
Misafir odaları terk edilmeye başlandığında, bazı kayınvalidelerin homurdandığını duymasam da kestirebiliyorum. “Hiçbir şeyin kıymetini bilmiyor, her şeyi berbat ediyor bunlar.”
Sonunda, her şey gibi o eski insanlar, o eski evler, o eski misafir odaları, o eski bayramlar da uçup gitti.
Geriye sosyal medyadan kutlanılan bayramlar kaldı, ne yazık ki..
….
….
(Değerli dostum Prof. Dr. Necmi Gürsakal’dan alıntıdır)
Abi, sen 18 yasinda degilmiydin
Yaşın ortaya cikacak simdi 😁😁
Keske o gunlere donebilsek
Hayat daha guzeldi.
Yok artık canım, ne 18’i..
32 olduk çoktaan be @deniz.
O da inanan varsa tabii ki..
Şurada 2.5 ay sonra 33 olucaz, hayırlısıyla..
Bu arada, unutmadan, yazı benim değil zaten,
Altta da adını verdiğim bir dostumun..
Yani bu, yaşın açığa çıkması meselesi onu alakadar eder.
Ben masumum..
🙂👍🤍😏😎
Abi , dostun profya ondan yasin belli olcak dedim , kelli felli profdur o simdi 😄
Onemli olan kendini nasil hissettigin, Allah saglik ve uzun omur versin, saygilarimla
🥴🤣🙂👍😏😎