içinde

Bilanço ve Takılı Kalmamak..

Futbolu hayattan bağımsız düşünmek hata yaptırır. Tıpkı hayat gibi futbolu da ”anlar ve kararlar” belirler. Bugün bambaşka bir ruh hali ve rüzgara sahip olabilirdik, ADS maçının son yarım saatini elimizde tutabilseydik..

1. Öncelikle şunu ortaya koyalım. Ali Palabıyık ve bu haydutun muadili olan 5-6 hakem var. Bu hakemler saha içerisindeki kıyımları gizli saklı sapan türden değiller. İnsanların aklını ve sinir sistemini zorlayacak kadar ileri gidebiliyorlar. Bu ileri gidişler hiç sekmeksizin Beşiktaş aleyhine, diğerlerinin lehinedir. Bu hakemler üzerinde caydırıcı olamıyoruz. Kendi evimizde dahi yapacaklarından geri durmuyorlar.

2. Yanlış hatırlamıyorsam 3 yıl önce Galatasaray- Fenerbahçe maçında ”hatalı bir taç kararından” dolayı gol yedi Galatasaray. Ve o günden bu yana Aydınus herhangi bir Galatasaray maçı yönetemedi. Yaptırım, caydırıcılık budur esasında. Yiyorsa ADS karşısında Beşiktaş’a verilen kararların çeyreğini gs aleyhine versinler.. Vermiyorlar, veremiyorlar.. Artık Beşiktaş’ın pençesini çıkarma, gerekirse meslekten ettirme gücüne sahip olması, bunu kullanması gerekiyor. Aksi halde olmuyor babacım..

3. ADS maçındaki kaybı birinci derecede hakeme yormak sezonu kaybettirir bize. Yediğimiz 3 gol de saçma sapan goller oldu. Başka bir maçta bu tarzda 3 golü yeme ihtimalimiz yok. Ben yenen gollerde değilim. Oyunu teslim etmemizin sorgusundayım. Biz, geçen yıl da çok fazla eleştirdiğim şekilde, 3-0’a rağmen oyunu tutmayı beceremedik. Oyunu tutmak sana; enerji tasarrufu yaptırır, sakatlıkları önler, rakibin cesaretini kırmanı sağlar. 90 dakikayı önde oynamak, baskıya baskıyla cevap vermeye çalışmak, her dakikayı aynı tempo ile oynamaya çalışmak izleyene keyif verir ama oyunu ve oyuncuyu bayıltır. Ki bayılıyor oyuncularımız. 

4. Beşiktaş, şampiyon olduktan sonraki sezonlarında bu tür kırılmalara maruz bırakılıyor, bunu biliyoruz. Balotelli gibi bir meczup bile bize karşı bilendiriliyor, kurulup sahaya sürülüyor. Geçmişte yaptığımız hataları görmemiz gerek. Bu tür durumlarda sakin kalamamak, camia bazında dağılmak hep kaybettirdi bize. ADS maçındaki dalgalanmalar, Rosier’in de kaybedilmesi ile çok daha kötü bir bilançoya neden oldu. Bu anlamda maç sonunda sakin kalması gereken 2 kişinin sakin kalması hoşnut etti beni. Ahmet Nur Çebi ve Sergen Yalçın’ın sükuneti, olası bir derin çatlağı önledi bence. Yönetimin, arka planda gerekenleri yapacağını BİLİYORUM.. Geçen sezon bu kanı için iyi bir örnek..

5. Sezonun 7. maçı olan Altay maçına 16 kişi ile gidiyoruz. Geçtiğimiz yıldan bu yana yaşadığımız bu sakatlık belasının üzerinde umarım duruluyordur. Sezon başından bu yana sakatlık vermeden bitirdiğimiz bir maç hatırlamıyorum. Milli ara ne zaman bilmiyorum ama hava gibi muhtacız o aralığa şu anda..

6. Ve zemin.. 5 yıldır bir stadın zemini düzelmez mi? Yakın çekimlerde vahamet ortaya çıkıyor. Sakatlıkların sebebi bu mu, yoksa şampiyonlar ligindeki tempoya ayak uydurabilmek için gereğinden fazla yükleme yapmak mı bilmiyorum. Ama her neyse düzeltmemiz şart. Ajax maçına yedeksiz çıkma ihtimalinden çekiniyorum 🙂

7. Bugün oturdum, başka bir işim yokmuş gibi Trabzon maçını izledim. Beşiktaş’ın bana göre şampiyonluktaki tek rakibi olan Trabzon’un oyunu buysa, kendimizi kasmadan, yıpratmadan şampiyon oluruz..

AMAAAAA…

Fenerbahçe maçını da izledim 🙂 Fenerbahçe çok açık bir şekilde yarışın içinde tutuluyor, tutulacak arkadaşlar. Mert Hakan’a çıkmayan kırmızı ve maçın bitiriliş anı az çok bir şeyler fısıldıyor bize. Ama bu bile Fenerbahçe’yi şampiyon yapmaya yetmeyecek.

Aklımızı başımıza alırsak, dik durursak, temponun yanına sükunet ve oyun içi ”es vermeleri” de koyarsak biter bu iş..

DİP NOT: Gs ve Trabzon’un kayıpları güzel oldu. Çok uzun zamandır ilk kez Beşiktaş’tan bir maçta çok şeyler beklemiyorum. Altay maçı çok zor geçecek gibi görünüyor..

Bir cevap yazın

GIPHY Uygulama Anahtarı Ayarlanmadı. Lütfen Kontrol Edin

  1. İznin olursa 3. şık üzerinde iki cümlem var, canım hocam..
    Futbolun güzelliği ya da diğer bir deyişle (haşa huzurdan) orgazmı gol..
    Ne var ki bu gol, aynen latif cinsle olan ilişkilerde olduğu gibi “hemen olmasın, hemen gelmesin” diye bir sürü geciktirici yollar, yöntemler, kurallar konulmuş..

    Örneğin bir serbest atış, öööyle çok da serbest bırakılmamış,
    Adına baraj denilen bir icat peydahlanmış..

    Üstelik o baraj, 10 yarda(9,15 m) mesafeye konmuş ki yapılacak atışta top hemmencecik kaleye girmesin; şutu atan o barajın sağından, solundan, üstünden atarken bir ustalık göstersin de -eğer olacaksa- gol öyle olsun..

    Peki bu 10 yardayı ya da 9,15 mt’yi nasıl ölçeceğiz sahada?..
    Hakem belinde şerit metre mi taşıyacak?

    Hayır!..

    Hakem, yıllar boyunca aldığı eğitimler sonucunda edindiği kas ve göz hafızasıyla kendi boyu ve bacak uzunluğu ölçüsünde -az biraz iricene- 10 adım attığı zaman 9,15 cm’i yakalayacak..

    Çünkü zaten 1 yarda= 0,91(küsür) cm eder..
    Sen (yani adını anmak istemediğim şahıs) şeytan atına binmiş bir yezit isen, barajı olması gereken noktadan 2 mt ileriye kurdurursan.
    Elin oğlu da gelir, mesafenin uzunluğu nedeniyle topu güzelce barajın üzerinden aşırtıp kaleye takar..
    Oldu mu sana, durup dururken 3-1..
    Oldu..

    2. gole bir diyeceğim yok..
    Rakibin baskısıyla boğulur, tek marifeti uzaktan sert şut atmak olan bir müptezelin önünü boş bırakıp vurdurursan golü yersin, eyvallah..

    İkiye eyvallah.. da,
    Üçü n’aapıcaz, üçü?..
    3. gol, gol değil..
    Çünkü maç çoktan bitmiş..
    Bizim şu meşhur ÖTV’nin KDV’si gibi, uzatmanın da uzatması olmuş, hatta o da bitmiş..

    Atılan kornerde o deminki müptezel faulün babasını yapmış olsa da,
    Adı hakem olan müsvetteyle, işi pozisyonları durdurup izlemekten başka bir şey olmayan diğer alçak
    “Ulan, son saniyede bu golü iptal edersek ötekiler bizi ipe çeker.. Bunlar zaten keko, töbe zarar gelmez..” diyerek golü iptal etmeyince, netice itibariyle sen skoru koruyamamış pozisyona düşüyorsun..
    Bkz: 1-0 giden maçta Fabri’ye yapılan bindirmeyle atılan golün iptal edilmeyişi..

    Yani, değerli öğretmenim, acemi nalbantın, nal çakmayı yetim eşeğinde öğrenmesi gibi, tff’si/mhk’si kurumsal;
    tek tek her bir hakemi de bireysel olarak kafalarında mevcut her tür fantaziyi bizim üzerimizde denemekteler,
    Ve göründüğü kadarıyla deneyecekler bundan sonraki günlerde de..

    Buna karşı koyma şansımız nedir diye soracak olursan şayet,
    “Sıfır..” derim..
    Böyle bir şansımız yok, hiç yok..

    Tek bir şansımız var, sadece tek bir şans..
    O da silindir gibi rakibin üzerinden geçecek bir oyun oynamak ve skoru yakalamak..

    “E, peki abi, iyi söylüyorsun, güzel söylüyorsun da,
    İşte geçen maç hem güzel oynamıştık,
    Hem de skoru yakalamıştık..
    3-0’dık..
    Bak, işte bırakmadılar..
    Peki yani, nasıl?..” diyecek olursan eğer,

    Bizim eski forumdaki güzeller güzeli dostumuz Gümülcineli’nin dediği gibi,
    bu “hataları” yapmayı itiyat haline getiren kardeşlerimizi, maç sonlarındaki günlerde kırsal ve gözden ırak, sessiz bir mahalde uzuun uzuun ağırlamak
    ve yorgunluklarını gidermek için “Yeter, vallahi yeter, tamam artık” deyinceye kadar masaj üstüne masaj yapmaktan başka bir çare yok galiba derim ben de..

    (hala toparlayamadım kendimi, sinirlerim çok bozuk hocam. Kusuruma bakma sen..)

    Sevgiler,
    Saygılar..
    ?????