içinde

DİZİLİŞ FUTBOL

—BÖLÜM 2—

DÜNYA SAVAŞI GÖLGESİNDEKi FUTBOLUN TAKTİK SAVAŞLARI : 

WM vs VERROU

Futbolda taktik bilimi, saha içerisinde oluşan büyük bir döngünün tam merkezinde konumlanmaktadır. Bilhassa olgunlaşma safhasında sahada olan hemen her şeyden “nem” kaparken, uygulama sırasında da saha içerisindeki hemen her duruma müdahil olur..

Top kontrolü ve pas yeteneği oyuncularda aranan en temel özellik iken, uzun paslara dayalı oyun planına ve taktiğe sahip olan antrenörler kafa toplarına iyi çıkan futbolcuları tercih ederler. Futbolun 6,7 hatta 8 forvetli taktikler ile oynandığı ilk dönemlerinde oyuncularda “top sürme” ve “dripling” becerisi en çok aranan özelliklerdi mesela. 

O yüzden taktik anlayış, bu mücadele içerisinde hangi tip oyuncuların var olacağından tutun da maçı sunan spikerin kullandığı kelimelere, terimlere kadar bir çok noktayı direkt etkileyen bir kavramdır. 

Orhan Ayhanlar, Halit Kıvançların radyoda maç anlatışlarını eskiler iyi bilirler;

 “……. isimli oyuncu topu sağ haf mevkiinde ayağına aldı, şöyle bir etrafına baktıktan sonra topu sürmeye başladı, orta yuvarlağın gazhane tarafındaki bitişi hizasında şimdi, sağ iç mevkiindeki …….. ile verkaç denemesi ama başarılı olamadı……” 

Üstatların sesleri hala kulaklarımızda değil mi..  Allah uzun ömür versin.. 

İşte bu anlatımların detaylarında bile biraz sonra anlatacağımız kimi taktiklerin esintilerine (sağ haf mevkii) denk gelmeniz bir rastlantı değil. Aynen ofsayt kuralında yapılan bir değişikliğin dünya futbolunun taktik anlayışını tamamen değiştirebilmesi gibi…

İşte.. Takvimler henüz 1800leri gösterdiği yıllarda, o dönem ki antrenörlerin “yediğinden fazlasını at” mantığına dayanan taktik anlayış ve dizilişler ile 7-8 forveti bir arada sahaya sürmesi, karar alıcıların oyun kurallarına ofsayt kuralını eklemesine sebep olmuştu. 1863te ilk futbol oyun kurallarına göre, topun ilerisindeki tüm oyuncular ofsayt sayılırken, 1866 yılında ise ofsayt kuralı “top ile rakip kale arasında 3 rakip oyuncu varsa oyuncular ofsayt sayılmaz” olarak değiştirildi. Böylece rakip kale önüne yığılmaların önüne geçmeyi hedeflediler ve bunda kısmen başarılı oldular. Ancak bu kural o dönem ki takımların taktik anlayışlarında hatta oyuncuların yetenek gelişimlerinde hiç beklenmeyen etkilere sebep olmuştu. Oyuncular bu kural sebebiyle topu kaleye kadar sürmeyi tercih ediyordu ve takımlar oyuncu seçerken büyük oranda top sürme yeteneğini gözetiyorlardı çünkü paslaşarak kaleye gitmek neredeyse imkansız hale gelmişti. Bu durumun farkına varan yetkililer farklı bir çözüm bulmayı düşündüler ve 1925 yılında ofsayt kuralını tekrar güncellediler. Buna göre top ile kale arasındaki olması gereken rakip oyuncu sayısını 3ten 2ye düşmüştü. Böylece futbolun taktiksel gelişimindeki en önemli dönüm noktalarından birisi daha gerçekleşmiş oldu. Bu durum takımların taktik anlayışlarında önemli değişikliklere sebep olacaktı.

1800’lerin son döneminde Blackburn Rovers menajeri Thomas Mitchell tarafından ortaya konan “The Pyramid” (2-3-5) sistemi ile hücum-savunma arasında bir denge oluşturmak amaçlanmıştı. Bu sistemdeki en önemli farklılık “half back” rolünün taktik literatürüne ilk kez ekleniyor olmasıydı. Sistem Savunmadaki iki stoperinin yanısıra orta sahadaki 3 oyuncuyu “half back” olarak görevlendiriyordu. (Sağ haf-orta haf-sol haf)
—(((Bilmeyenler için; “half back”, bazı türkçe kaynaklarda “haf” bazılarında ise “gizli libero” olarak karşımıza çıkıyor. Saha içerisinde yeni bir pozisyon ismi değil, oyuncunun üstlendiği bir görev, bir roldür aslında. Öyle ki bizim önlibero diye genelleyerek işin içinden sıyrıldığımız o malum mevkide oynayan oyuncular, aynı bölgede oynamalarına rağmen farklı rolleri üstlenebilirler. Defansif oyun kuruculuk (regista), iki yönlü orta saha (box-to-box) ve gizli liberoluk-haf (half back) bunlardan bazılarıdır. Gizli liberolar defans hattındaki oyuncuların ileri çıkışlarında, standart bir defansif orta sahaya nazaran daha fazla savunmaya çekilirler. Ayrıca hücum oyuncuları topu kaptırdığında, topu geri kazanmak için rakibi olabildiğince yıpratmaya çalışırlar. Bu özelliklerinden ötürü bu oyunculara libero ve defansif orta sahanın karışımı denilebilir. 2li stoperin arasına giren, ama alan savunması yapmak yerine adam kovalayan veya pres yapan, böylece top rakipteyken stoperlerden uzaklaşan, top kendi takımındayken de -stoperler ileri çıkacağı için- onların ortalarında konumlanabilen zeki adamlardır. Bunlara örnek olarak ise Barca’da Busquets’in ve kısmen de Mehmet Topal’ın milli takımdaki rolü gösterilebilir)))—
İşte piramit dizilişinin ortasındaki bu 3 haf hem rakibin kanat ve iç forvetlerinin bölgesel olarak markajlaması, hem de takımın hücum gücüne katkı sağlanması bakımından sistemde çok önemli bir rol alacaklardı. Nispeten başarılı da oldular.. Aynı dönemlerde ingilizlerden etkilenen Latin Amerika ülkelerinde de bu taktik denenmeye başlanmıştı bile. Hatta 1924-1928 Olimpiyat Oyunları ile 1930 Fifa Dünya Kupasını kazanan Uruguay milli takımı tüm bu başarıları piramit dizilişini kullanarak başarmıştı.

Ancak yazının başında bahsettiğim “büyük döngü” hem taktikleri farklılaştırmaya hem de saha içindeki anlayışı etkilemeye devam ediyordu. Çok geçmeden Piramit dizilişinde de ofsayt kuralındaki güncellemeye bağlı olarak bazı değişiklikler olmaya başladı, özellikle de ileri 5’linin görev dağılımı farklılaştı. Artık ilerideki 5 oyuncu, kanat forvet, iç forvet ve santrafor olmak üzere 3 farklı şekilde görevlendirilecekti, dahası iç kanat forvetler pozisyon olarak bir miktar geriye alındılar ki böylece artık ileri 5li tek bir çizgi halinde kalmayacaktı. Bu değişikliklerin ardından Hücumda diziliş artık “M” harfine benzer bir hal almıştı.. Ve..

WM taktik dizilişinin ayak sesleri yavaş yavaş duyulmaya başlanıyordu..

Dünyada savaşlarının önplanda olduğu bir dönemde futbol hayatında pek de başarılı olamayıp teknik direktörlük ve maden mühendisliğini bir arada götürmeye çalışan 40lı yaşlarına yeni ayak basmış bir futbol adamı, 1921 yılında Huddersfield Town’un başına menager olarak getirilmişti. Herbert Chapman ismindeki bu adam 1925 yılındaki ofsayt kural değişikliğine kadar geçen 4 yıllık sürede, Huddersfield’a 1 ingiltere şampiyonluğu, 3 kez de lig şampiyonluğu kazandırmış ve sonrasında 1926 yılında Arsenal’in başına getirilmişti. O, Kulübe ayak bastığında Arsenal yeni yeni organize olabilen, henüz adı sanı çok fazla bilinmeyen bir kulüp durumundaydı. Takımın başına gelir gelmez ilk transfer ettiği oyunculardan biri Sunderland’den gelen Charlie Buchan olmuştu. Bu transfer sadece futbolcu olarak değil aynı zaman farklı bir şekilde de Chapmanı etkileyecekti. O dönemde “the pyramid” dizilişinin kendine göre yorumlanmış bir versiyonunu kullanan Chapman, Arsenaldeki ilk maçına da bu anlayış ile çıktı. Ancak işler çok da istediği gibi gitmiyordu. Aksayan yerlerin farkında olan yeni transfer Buchan, İlk maçın sonrasında farklı bir öneri ile hocanın kapısını çaldı ve orta sahada oynayan orta haf (Halfbeck) rolündeki John Butler’ın defansın göbeğinde oynatılmasını önerdi. Ancak Chapman bunu dikkate almadı, var olan taktiğin zamanla olgunlaşacağını düşünüyordu. Buchan istenilen sonuçların alınamadığı sonraki bir kaç maçın ardından da yine aynı öneriyi hocaya sundu ancak yine sonuç alamadı. Ve 5.maç olan Newcastle maçındaki 7-0 lık yenilginin ardından hocaya Sunderland’e geri dönmek istediğini söyledi.  Bir şeylerin değişmesi gerektiğinin artık farkında olan Chapman ın yanıtı bu sefer şöyle oldu: “Pazartesi günü West ham united karşısında sahaya çıkıyorsun. Ne istediğini biliyorum ve bunu tartışmak için özel bir toplantı yapacağız”. 

O bir kaç gün içerisinde Buchan’ın da önerisini dikkate alarak kafasında farklı bir şablon oluşturan kurt hoca, radikal bir karar ile savunmayı hücuma ayna olarak çevirme kararı aldı. Orta sahanın göbeğindeki oyuncuyu defansın ortasına koyup ona stoper görevi verdi, böylece 2 stoper yerine 1 stoper kullanacaktı. Normalde orta haf olan bu oyuncunun adı aynı kalmış, rolü biraz değişmiş oldu. Daha önceki sistemde defansın ortasında olan iki oyuncuyu biraz kanatlara doğru çekerek “sağ bek” ve “sol bek” kavramlarını oluşturdu. Bundan böyle rakibin kanat oyuncularını onlar karşılayacaktı. Orta sahanın iki yanındaki oyuncuları göbeğe yaklaştırdı ve onlara da savunmada rakibin iç forvetlerini kontrol etme görevini verdi. Hücum hattında ise pek bir değişikliğe gerek görmedi. Böylece ortaya 3-2-2-3 şeklinde bir diziliş çıkmıştı ki bu dizilişe, takımın ofansta “W”, defansta ise “M” harflarine benzer şekilde yayılımından dolayı “WM” ismi verilecekti. Oluşan bu yeni taktik diziliş ile takımı bir sonraki west ham maçını 4-0 kazandı. Ancak sistemin işleyişini oturtup doğru oyuncuları bulması biraz zaman alacaktı. Taktik dehası, aslında savunmayı 3’lüye çevirmekten çok daha fazlasını yapmıştı; oyun anlayışı olarak orta sahayı ikiye böldü ve 4 orta saha oyuncusundan ikisini savunmaya yönelik halfbek, iki orta sahayı ise hücuma yönelik iç kanat olarak yerleştirdi. O zaman için dahice olan şey ise, Ortasahadaki defansif ve ofansif 2’lileri birbirine yardımcı olmaları için geriye ve ileriye göndermesiydi. Yani Arsenal, hücumda 7, savunmada 7 kişi gibi oynamaya başladı. WM’yi o dönem için devrimsel yapan bir başka özelliği ise orta sahanın kontrolünü şartlar ne olursa olsun ele geçirebilmesi idi. Rakiplerinin uzun toplarla ileri 5’liye top göndermek dışında çok az yaratıcılığı varken Chapman’ın Arsenal’i oyuna boyut kazandırmış, sahayı bölgelere ayırmış ve hücumla savunmayı birbirine entregre etmişti. Tabii ki bunların hepsi için yetenekli oyunculara ihtiyaç vardı. WM, taklit edilmeye çalışılsa da çoğunlukla Arsenal’deki kadar başarılı olunamıyordu, bunun nedeni ise o dönemin koşullarıydı. 1930’larda futbolda hızlı ve atletik oyuncu sayısı çok azdı, kaybedilen topu geri kazanmak, oyunu yeniden hücuma geçirmek için kısa paslar gerekiyordu ki bunları yapabilmek için yaratıcılığa gereksinim vardı.

Dönemin Arsenal’inin sahip olduğu kadro ve oyuncu yetenekleri sıra dışıydı, Chapman buna rağmen senelerce hiçbir şey kazanmadan sadece futbolcuların sistemi oynayabilmelerine, öğrenebilmelerine, kendilerini geliştirmelerine odaklanmıştı.İşte bu yüzden İngiliz ve Avrupalı diğer takımların Chapman’in WM dizilişi ve oyun anlayışını uyarlayabilmesi zaman almıştı. Bu geçiş döneminden sonra Arsenal’in üst üste gelen bol gollü şampiyonlukları ve ortaya konan güzel futbolun etkisi ile WM ve modifikasyonları 1930ların sonlarında İngilteredeki çoğu takımın standart dizilişi haline gelmiş, diğer ülkelere de yayılmaya başlamıştı.

Chapman ise 1934’te Daha önce Huddersfield’da başardığı üst üste 3 şampiyonluk kazanma başarısını Arsenalde de tekrarlamasına sadece bir kaç ay kalmışken, bunu göremeden hayata gözlerini yumacaktı. Oyunculara sırt numarası verilmesi ve gece maçı oynanabileceği.. gibi günümüze kadar ulaşan fikirlerin ilk sahibi olan, futbol tarihine “oyunu değiştiren adam” olarak geçen Chapman’ın WM si sadece taktiksel değil, aynı zamanda futbolcuların gereksinimlerini ve yeteneklerini de etkiledi. Belki orjinal formatı 1950’li yıllardan sonra çok fazla hüküm süremedi ancak WM’in geliştirilmesi ve değişimi bugünün futbolunu yarattı. WM, Günümüzde hala daha bir çok modern taktik dizilişin ana felsefesini oluşturması itibarıyla etkisini devam ettirmektedir.

 

Aynı dönemde Avrupa’nın başka bir ülkesinde Chapman’ın WM taktiği ile çözmeye çalıştığı sorun hakkında kafa yorup alternatif çözüm geliştirmeye çalışan bir başka futbol adamı  daha vardı, Karl Rappan. 1932 de isviçre’de Servette takımını çalıştıran Avusturyalı antrenör dönemin futbol anlayışının aksayan taraflarına daha farklı bir açıdan yaklaşacaktı. Rappan bir çok teknik adamın tersine gol yollarından çok, takımının fazla gol yeme sorununa çözüm arıyordu. Ona göre asıl problem, başta santrafor olmak üzere rakip forvet oyuncularının kendi stoperlerini geçtiği yada stoperlerin arkasına top atıldığı anlarda çok rahat kaleciyle karşı karşıya kalabilmeleri ve çok gol yemeleriydi. 

Kendi kendine gerçekleştirdiği fikir jimnastikleri sonucunda kaleci ile 2 stoper arasına ekstra bir oyuncu daha koyma fikrinin bu probleme çare olabileceğine karar verdi. Böylece ekstra oyuncunun defanstan seken topları toplayabileceğini düşünen Rappan, Türkçe’de “kilit” anlamına gelen Fransızca “Verrou” kelimesi ile adlandırılacak olan ve 1-3-3-3 dizilimine dayanan yeni taktik anlayışı ortaya atmış oldu. Defansta serbest oynayıp seken topları toplayan futbolcuyu da “verrouilleur” yani süpürücü (Sweeper) olarak çağırdı. 

Rappan tarafından kullanılmaya başlanan Verrou Sistemi, aynı zamanda defans hattında 4 oyuncunun kullanıldığı ilk sistem olarak tarihe geçmişti. Sonraları Verrou sisteminden esinlenerek italyanlar tarafından geliştirilecek olan ünlü Catenaccio taktiğinin aksine Verrou Sistemi asla katı savunma anlayışına dayanan bir taktik anlayışı olmadı. Hatta Futbolun pozitif yönde ilerlemesi için çaba harcayanlara bazı özellikleri ile yol gösterici olmuştur. Rappan’ın sistemi, dönemi için oldukça karmaşık bir yapıya sahipti. Ayrıca, dönemin standartlarının üzerinde bir kondisyon ve takım içi anlayış gerektiriyordu. Rappan, forvet oyuncularından topu kaptırdıkları anda rakibe baskı yapmalarını istemişti ki bu bir ilkti. Daha o dönemlerde rakibin hücuma çıkışını yavaşlatarak kendi takımına zaman kazandıracağını düşünen Rappan, bu esnada takımının geriye doğru sistematik olarak pozisyon değiştirmesini hedeflemişti. Sağ iç ya da sol iç forvetinden, orta sahanın sağındaki ya da solundaki oyuncunun yerini almasını, yeri iç forvet tarafından doldurulan orta saha oyuncusundan savunmadaki bir oyuncusunun görevini üstlenmesini, savunmadaki oyuncunun da kendi savunma hattı ile kalecisi arasında pozisyon almasını istedi. Bu plan ile Rappan, oyuncuların birbirlerinin pozisyonuna sistematik ve anlık olarak geçmelerini telkinleyen ilk antrenör olarakta tarihe geçmişti. 

Şu ana kadar anlatılanlar belki sizlere çok farklı gibi gelmiyor olabilir, hatta günümüzde hemen her takımın sıklıkla kullandığı kavramlar bile olabilir fakat o dönem ki koşullar düşünüldüğünde bence oldukça sofistike, yüksek oyun zekası gerektiren tam anlamıyla bir keşif. Dolayısıyla Rappan’ın Verrousu aynı dönemdeki farklı takımlar için uygulaması çok zor bir plan konumundaydı.

Rappan’ın İsviçre milli takımında da oluşturduğu bu “İsviçre kilidi” Almanya yı 1938 Dünya kupasının dışına atmayı başarmış, 1950 dünya kupasında ev sahibi brezilya ile berabere kalmıştı. 1950 finalinde ise Uruguay, Rappan’ın verrou’sunu biraz farklılaştırarak  zaferi kazanmayı bilmişti.
Evet..

Yazı dizimizin bu bölümünde taktik biliminin en önemli dönüm noktalarından, günümüz futbolunun temelini oluşturan 2 farklı anlayışın -WM ve Verrou-nun derinliklerine hep birlikte yolculuk yapma fırsatı bulduk.. 

 2. Bölümün tamamını sadece bu 2 taktik anlayışa ayırmam bir rastlantı değildi çünkü bundan sonraki bölümlerde anlatacağımız Metodo WW (2-3-2-3) / MM – Catenaccio – Danubian School-Zona mista gibi bütün taktiklerin her birinin temeli bu 2 taktiksel keşife dayanmaktadır. Onların farklılaşması, geliştirilmesiyle yada onlara karşı çözüm üretme çabası sonucu ortaya çıkmıştır.

Dolayısıyla taktik biliminin bu noktalara gelebilmesinde çok büyük pay sahibi olan iki efsane taktik dehasına, Chapman ve Rappan’a saygılarımı sunarak sözlerime son veriyorum..
Zaman ayırıp okuduğunuz için çok teşekkür ederim..

Bir sonraki bölümde, Pep Guardiolanın taktik anlayışının temeli olan Metodo WW ve MM, italyanların Catenaccio’sundan bahsedeceğiz.. Belki yer kalırsa Puskaslı Efsane Macaristan’ın 4-2-4’üne bile değinebiliriz.. ?
Henüz yolculuğumuzda 3. Bölüm ile birlikte 1950li yıllara kadar uzanabileceğiz.. 4.Bölümden itibaren de 70lerin efsane taktiği Rinus Michels ve Cruyff’un “Total Futbol”u ve onun panzehiri zona mistaya doğru yolculuğumuz devam edecek…


Takipte Kalın Lütfen..?

Bir sonraki bölüm:
—Bölüm 3–

WM temelli Metodo WW ve WMnin Belalısı Macarların “4-2-4”

Ve tabii ki İtalyanların “Catenaccio”su

Bir cevap yazın

GIPHY Uygulama Anahtarı Ayarlanmadı. Lütfen Kontrol Edin