içinde

DİZİLİŞ FUTBOL

—BÖLÜM 4—

ZAMANININ ÇOK İLERİSİNDEKİ FUTBOLUYLA, IL GRANDE TORINO ve SUPERGA FACİASI

Bir önceki bölümde hatırlarsanız, kendi ülkesi İngiltere’de hakim futbol düşüncesine karşı başkaldırmış ve düşünce olarak linç edilmek istenmiş bir futbol dehası olan Jimmy Hogan’dan bahsetmiştik.. Futbol otoriteleri tarafından modern futbol taktiklerinin pek çoğunun mucidi olarak görülen Hogan’ın farklı bir ülkedeki, italya’daki versiyonundan bahsedeceğiz bu bölümümüze..

İtalyanlar, geçmişten günümüze pek çok efsane takımı bünyesinden çıkarmayı başarmış bir millet olmuşlardır hep.. 1960’lardaki Inter Milan, 80’lerin sonundaki AC Milan veya 90’ların ortalarındaki Juventus herkesçe zaten bilinen örnekleridir. Ancak İtalya’nın bu “üç büyüğü”nün dışında öyle bir takım daha vardır ki, birçok spor otoritesi tarafından İtalyan Futbolu’nda tüm zamanların en iyi takımı olduğu kabul edilir, lakin futbolseverler tarafından pek bilinmez, işte o takım;

IL GRANDE TORINO.. yani “Büyük Torino” idi..

İngiliz futbolu nasıl ki top sürme ve uzun paslarla atak yapabilme mantalitesine dayanıyorsa, 30’lu yılların italyasında, maddi imkansızlıkların da katkısı ile daha defansif taktik anlayışlar hakim olmaya başlamıştı. İtalyan takımlarındaki “önce gol yememe” üzerine kurulu bu düşünce yapısı, farklı bir oyunun oynanması gerektiğini düşünen genç bir futbol adamını tatmin etmiyordu. 

Kardeşi ile birlikte kurdukları deri aksesuar fabrikası ile Torino da genç yaşında nam salan  ve maddi refaha erişmeyi başaran fabrikatör Ferruccio Novo, önceleri altyapısında futbolcu olarak başarılı olamadığı Torino kulübünü satın almayı planlıyordu.. Çok farklı bir düşünce yapısına ve bu düşünceleri gerçekleştirebilecek bir maddi kuvvete sahip olan Novo’nun 1939 yazında Torino’yu satın alması ve daha 42 yaşındayken başkanlık koltuğuna oturması hem Torino hem de İtalyan futbolu için dönüm noktası olacaktı. 

Novo takımın başına geçmeden önce, İtalya’da Juventus henüz günümüzdeki kadar ünlü olmasa da, özellikle FIAT firmasının sahibi olan Agnelli ailesinin kontrolüne geçtikten sonra bugünkü seviyelere ulaşacağının ilk sinyallerini vermeye başlamıştı. İnter ve Mussolini’nin Bologna’sı Seri A’da zirvenin diğer olağan şüphelileri konumunda iken, Torino ise ligin sıradan ekiplerinden birisi durumunda idi. O tarihe kadar sadece bir şampiyonluk, bir de kupa kazanan takım, Torino şehrinin diğer temsilcisi Juventus’un epey gerisinde kalmıştı. Kulübü Avrupa futbolunda bir süper güce dönüştürmek isteyen Novo başa geçtiğinde patrondan çok, coşkulu bir taraftar gibiydi. Nasıl oynamaları gerektiğini hayal ediyor; takımı yıllarca çalıştırdıktan sonra Millî Takım’ın başına geçip İtalya’ya iki Dünya Kupası kazandıran Vittorio Pozzo ile fikir alış verişinde bulunuyor; onun tavsiyeleri doğrultusunda kulübün yapısını İngiliz ekiplerine benzetmek istiyordu. 

Bu doğrultuda o da Hogan gibi, ülkesindeki hakim düşünceyi defansif futbol anlayışını reddederek, Torino’ya İngilizlerin meşhur dizilişi olan “3-2-2-3 WM” taktiğini ve pasa dayalı hızlı oyunu oturtmaya çalıştı. Bu amaçla, ilk teknik direktör olarak daha sonraları Türkiye’de de çalışacak olan Andras Kuttik’i, yardımcısı olarak ise eski Torino futbolcusu Mario Speroni’yi seçen Novo; o yıllarda pek yaygın olmayan sportif direktör pozisyonunu Macar Ernest Erbstein ile dolduruyor, altyapı antrenörü ise Leslie Lievesley’i getiriyordu. Kulübün her basamağına felsefesini enjekte eden Novo’nun istediği düzen yavaş yavaş oluşuyor, iklim değişmeye başlıyordu. 

55bin liret karşılığında Franco Ossola ile başlayan saha içi transfer kervanı, Juventus’un gözden çıkardığı gol makinası Gugliemo Gabetto transfer edilmesi ile hız kazanıyordu. 

1939-40 ve 1940-41 sezonlarında sezonu sırasıyla 5. ve 7. sıralarda  tamamlayan Torino, şampiyonluk yarışından uzak kalsa da ilerleyen yıllar için umut vermeye başlıyordu. Ancak takımdan memnun olmayan Novo, ertesi sezona yine agresif transferlerle girmişti.  Fiorentina’dan kanat oyuncusu Romero Menti, Juventus’tan Alfredo Bordeira, Felice Borel, Inter’den Pietro Ferraris’i hayalindeki Torino takımı için transfer etti. Bu oyuncuların bazıları sezon içerisinde İtalya Milli Takımı’na da seçilecekti. Şampiyonluk için kadro derinliğini arttıran Torino, şampiyonluğa çok yaklaşsa da tarihinde ilk kez şampiyon olan Roma’yı geçemedi, 2.’liğe razı oldu. Ligde şampiyon olamayan Torino kupada ise daha ilk turda Venezia’ya 2-1 yenilerek elenecekti. Novo mutsuzdu. İşte O Venezia maçında Torino’ya karşı çok iyi oyun sergileyen iki milli oyuncu Valentino Mazzola ve Enzo Loik’i maçtan sonra rakip soyunma odasına gidip 1 milyon liret karşılığında transfer etti. Bu 2 transfer “Grande Torino”nun temel taşlarını oluşturacaktı.

1942-43 sezonunda toplamda 30 maçta 4 yenilgi alan, sezon sonuna kadar Livorno ile amansız bir yarışa giren Torino; 44 puanla, 43 puanlı 2. Livorno’nun önünde tarihinde 2. kez şampiyon oluyordu. Aynı sezonda İtalya Kupası’nda oynadıkları 5 maçta toplam 20 gol atıp, gol yemeyerek sezonu çifte kupayla kapattılar. Çifte kupayla sezonu tamamlamak İtalya futbolunda bir ilkti, o tarihe kadar bunu başaran bir takım olmamıştı.

Torino’nun oyun tarzı ve kimliğinde diğer İtalyan takımlarında olmayan özel bir şey vardı. İtalyan Milli Takımı’yla 34 ve 38 Dünya Kupalarını kazanan Vittorio Pozzo, takımına ‘Metodo‘ adı verilen düzende oynatıyordu. Novo’lu Torino’da İlk yıllarda Pozzo’nun İtalya’sından ilham alınsa da ilerleyen yıllarda İngiliz futbol adamı Herbert Chapman’dan uyarlanan ‘Sistema‘ düzenine geçilecekti. Pozzo’nun Metodo‘su daha defansif, Sistema ise Metodo‘ya göre daha dinamik ve dengeliydi. Doğru oyuncular kullanılırsa; baskın bir taktik haline gelebilirdi.

Tam da Novo’nun istediği şartlar olgunlaşırken 2. Dünya savaşı patlak verdi, 1943-44 ve 1944-45 sezonlarında lige savaş nedeniyle 2 yıl ara verildi. 1945-46 sezonu İtalya Serie A kuzey ve güney olmak üzere iki gruba ayrıldı. Gruplarında ilk üç sırayı alan takımlar final turu oynuyorlardı. Torino, 2 yıllık araya ve savaşa rağmen hiçbir şey olmamış gibi oynamaya devam ediyordu. Sezon sonunda Inter’i geçerek 42 puan ve 65 golle şampiyon oldular. 1946-47 sezonunda ise sezonu ezeli rakipleri Juventus’un 10 puan önünde şampiyon oldular. Juventus, o zamanlar İtalya’nın en büyük kulübü olarak görülüyordu. Ancak bu Torino takımı insanların kafasında Juve mi? Torino mu? ikilemi yaratmaya başlamıştı. Hem İtalya Milli Takımı’nın belkemiği oluşturmuşlar (Öyle ki 1947 yılında oynanan Macaristan-İtalya maçında İtalya ilk 11’inde 10 Torinolu oyuncu vardı) hem de İtalya Ligi’ni domine etmeye başlamışlardı. Başkan Novo mutluydu. Onun istediği Torino oluşmuştu. Taraftarlar ‘Il Grande Torino’ övgüsünü kullanmaya başlamışlardı. 2 sezondur Luigi Ferrero’yla çalışan takım, 1947-48 sezonu için eski futbolcusu ve eski yardımcı antrenörü Mario Sperone’yi göreve getirdi.

47-48 sezonu İtalyan Futbol Tarihi’ne geçmiş bir sezon oldu. Gabettolu, Mazzolalı, Loikli hücum hattı rakip defanslarla adeta dalga geçiyordu. Torino, o sezon günümüze kadar kırılamayacak olan gol rekorunu kırmış ve rakip filelere 40 maçta tam 125 gol göndermişti. Torino’nun kralı olduğunu gösteren takım en yakın rakipleri Juventus ve Inter’in 17 puan önünde 65 puanla şampiyon oluyordu. Ünü İtalya’yı aşan Torino tüm dünyada tanınır olmuştu. Zira o sıralar UEFA henüz kurulmamıştı. Oyuncuların kendilerini dünya futboluna göstermeleri için milli takımlar tek mecra idi. Ünü Güney Amerika’ya da ulaşan Grande Torino, yeni sezon öncesi İtalya Futbol Tarihi’nde ilk defa yurt dışında bir hazırlık turnuvasına katılmıştı. Brezilya’da Palmeiras , Corinthians , São Paulo ve Portuguesa ile hazırlık maçları yapan Torino sezona müthiş bir güvenle başlamıştı. Yeni sezon öncesi teknik direktörlüğe Leslie Lievesley getirilmişti. Sezona önceki sezonlara göre biraz kısır başlayan Torino yine de Inter ile şampiyonluk yarışının içindeydi. Mayıs ayında son dört haftaya girilmişken Torino, Inter’in 5 puan önündeydi ki o hazin seyahate çıktı.

1949 yılında Torino başkanı ‘Comendador’ Novo‘ya gelen bir istek, ne yazık ki bu ihtişamlı dönemin sonu olacaktı. Portekiz’in Benfica takımı, oyuncuları Xico Fereira’nın jubilesi için Lizbon’da Torino ile bir dostluk maçı oynama talebini iletti. Teklif kabul edildi. 3 Mayıs 1949 günü Benfica-Torino arasında bu maç oynandı. Bazı kaynaklar aksini iddia etse de maçı Torino 4–3 kazanıp son 93 maçında 83. galibiyetini almış oldu. Ertesi gün, şampiyonluk mücadelesi için önemli bir Milan maçına çıkmak üzere, İtalya’ya doğru yola koyuldular.

Tarih 4 Mayıs 1949..

Saat 9:40: Uçak havalanmış. Herkes mutlu, neşeli, keyifli ve hatta “şampiyonluk kutlamalarında ne yapılacağı” bile konuşulmaya başlanmıştı. 

Uçağın piloti Pierluigi Meroni, uçağın modeli ise üç motorlu FIAT G-121.

Saat 13:00: Uçak, Barcelona havaalanına yakıt ikmali için iniş yaptı. 

Saat 14:50’de, Barcelona’dan, Torino/Aeritalia havaalanına gitmek için tekrar havalandı.

Uçuş rotası Fransa’nın güneyinden direkt olarak Piemonte üzerine ayarlanmıştı. Kuzey İtalya’nın Liguria Eyaleti’nin şehri Savona üzerinden Piemonte merkezine gidilecekti. Savona üzerinden kuzey yönüne ortalama 30 dakikalık uçuş mesafesi vardı. 

Saat 16:55: Torino’da hava kötüydü ve Aeritalia uçakla irtibata geçip; “bulutların neredeyse yere değdiğini -yoğun sis olduğunu-, şiddetli sağanak yağmur ile birlikte sert kuzeybatı rüzgarları estiğini ve görüş mesafesinin yaklaşık 40 metreye indiğini” bildirdi.

Birkaç dakikalık sessizlik… 

İşte o sessizlik aslında belki de Avrupa Futbolu’nun miladı olan bir sessizlikti. Piemonte bölgesinin çevresi dağlarla çevrilidir ve söz konusu hava koşullarıyla oraya iniş yapmak neredeyse imkansızdı. Pilot, rotayı değiştirip çok rahat bir biçimde Milan şehrine gidebilir; oraya iniş gerçekleştirebilirdi ancak bunu yapmadı.

Saat 16:59: Pilot Meroni inişi Torino şehrine gerçekleştireceğini bildirdi ve rotasını değiştirmedi. Bu uçakla kurulan son bağlantıydı.

Saat 17:03: Uçak, Aeritalia havaalanından 9 mil uzaklıkta inişe hazırlanırken, saatte 180 km hız ile Superga Bazilikası’nın duvarına çarptı.

Saat 17:05: Uçağa yapılan telsiz çağrılarına cevap gelmedi ve aralarında Tuttosport’un kurucusu olan Renato Casalbore’nin de bulunduğu İtalya’nın önde gelen 3 spor yazarı, 18 kişilik kadro, uçuş mürettabatı, kulüp masörü ve kulüp çalışanlarının bulunduğu 31 kişi hayata gözlerini yumdu.

Superga Bazilikası, denizden 669 metre yükseklikte bir tepede bulunmaktadır. Kazanın oluşuyla ilgili “uçağın yoğun rüzgarlar sebebiyle rotasını koruyamadığı, kötü hava koşullarının uçağın göstergelerini bozduğu ve tepenin yüksekliğini algılayamayıp kısıtlı görüş mesafesinin de etkisiyle bazilikanın duvarına çarptığı” gibi bazı teoriler bulunmakta idi..

Olay, İtalya’da deprem etkisi yarattı. Yanmış cesetlerin tespiti İtalya Milli Takımı eski teknik direktörü Vittorio Pozzo tarafından yapıldı ki, o bile bazı cesetleri tam teşhis edememişti. Pozzo, o kadroyu İtalya milli takımına kazandıran kişiydi. 

Torino’da 500 bin kişinin katıldığı çok büyük bir cenaze töreni düzenlendi ve şehir siyahlara büründü. Superga Bazilikası’nda uçağın çarptığı duvar, kazada ölenlerin anısına o günden beri onarılmadı ve o haliyle bırakıldı. Yakınına bir anıt mezar yapıldı. 

Sonrasında ise..

Torino ligde kalan 4 maça altyapı takımıyla çıktı. Bir saygı göstergesi ve sportmenlik örneği olarak, diğer takımların da maçları fazla zorlamaması genç takımlarıyla çıkmasıyla, Torino o seneyi de şampiyon olarak kapadı, Ama o sezondan sonra da asla eski günlerındeki gibi olamadı.

O günden sonra; Torino’nun çöküşü, Juventus’un yükselişinin yolunu açtı. Juventus, İtalya futboluna ağırlığını koydu. Yıllar geçtikçe insanlar, Torino’nun adını unuttu. Ama hala Piemonte eyaletinde, Torino taraftarlarının sayısı Juventus’lu taraftarlardan daha fazladır.

O gün o kaza olmasa, Torino şampiyonluklar kazanmaya devam edebilirdi ve Juventus adını bu kadar baskın olarak duymayabilirdik.

Bir pilotun gereksiz özgüveni; hem bir kulübün tarihini, hem İtalyan futbolunu ve onun oyun tarzını, hem de Avrupa futbolunun hikayesini değiştirmiş oldu..

Saymakla bitmeyecek rekorlarından bazılarına gelince… 

Üst üste beş kere şampiyon olmuşlardır, İkinci Dünya Savaşı nedeniyle oynanamayan iki sezon oynansa, bu seri kuvvetle muhtemel yedi olacaktı! İç sahadaki en farklı galibiyete de onlar imza atmıştı; deplasmandakine de! Bir sezonda 125 defa fileleri havalandırmışlıkları vardı. Evlerinde 93 maçlık yenilmezlik serileri ise akıllara ziyandı. O kaza olmasa, Torino hanedanı kuvvetle muhtemel daha uzun yıllar sürecekti. İtalyan futbolunun kimi güçlü aktörleri kim bilir bugün sadece figüran rolünde kalacaktı…

Kulüp başkanı Novo grip, ilk 11’in değişmez oyunculardan Sauro Toma ise menisküs rahatsızlıkları yüzünden bu seyahatte yer almamış, Portekiz’e gitmemişler, kazadan kurtulmuşlardı. 1953’te koltuğunu bırakan Novo, köşesine sessizce çekildikten sonra gelen iki İtalya Kupası zaferiyle mutlu olsa da ona ithaf edilecek 1976’daki şampiyonluğu göremeden ölecekti. Jübile yaptığına adeta bin pişman olan Ferreira, futbolcuların ailelerine para yollayacak, evinde kupalarının olduğu odanın baş köşesine Grande Torino’nun bir fotoğrafını yerleştirecekti. Kendini Bir türlü toparlayamayan Toma ise kariyerine henüz daha otuzunda iken Bari’de veda edecekti… Uzunca bir süre sayısız başarıya imza attıkları Filadelfia Stadyumu’nun yakınlarında yaşayan Toma, birçok kitap yazarak arkadaşlarının anısını yaşatmaya çalışacak, 2018’de 92’sindeyken son nefesini verecektir..

Kazada hayatını kaybeden sporcular şunlardır: Valerio Bacigalupo, Aldo Ballarin, Virgilio Maroso, Pino Grezar, Mario Rigamonti, Eusebio Castigliano, Romeo Menti, Ezio Loik, Guglielmo Gabetto, Valentino Mazzola ve Franco Ossola (bunlar ilk 11’de oynayan futbolculardır). Dino Ballarin, Milo Bongiomi, Rubens Fadini, Ruggero Grava, Danilo Martelli,Piero Operto ve Julius Schubert.

Hayatını kaybeden oyuncuların hiç dünya kupasında oynayamamış olmaları da hazindir. 1950 Dünya Kupası için favoriler arasında ismi geçen İtalya Milli Takımı’nı belki de başka bir zafere taşıyacak, efsane olacaklardı. Mario Rigamonti ve Romeo Menti gibi bazılarının isimleri stadyumlara verildi. Valentino Mazzola’nın oğlu Sandro Mazzola, Inter Milan’ın efsane futbolcularından birisi oldu ve farklı bir takımda babasının bıraktığı yerden devam etti. İşin başka acıklı bir yanı da Torino bir daha şampiyon olabilmek için tam 27 yıl beklemek zorunda kalmasıdır.

Evet…

Bu bölümde Efsanevi Il Grande Torino takımı ve Superga Faciasını birlikte irdeledik.. 

Ülkesindeki Tüm tepkilere ve dışlamalara karşı çıkarak İtalyanın defansif oyun anlayışını daha genç yaşlarından itibaren reddetmiş, Pozzo’nun Metodo’su ve Chapman’ın Sistema’sı ile şuanki Barcelonanın DiZiliş ve oyun anlayışını Torino’ya daha o yıllarda getirmeyi başarmış Novo’ya, Superga faciasında hayatını kaybeden 18 futbolcu ve diğer spor adamlarına saygıyla anarak bu bölümümüzü de sonuna gelmiş bulunuyoruz.. 

Ruhları şadolsun.. 
Sabırla okuyup takip ettiğiniz için teşekkür ediyorum..
Sonraki bölümde;

Zengin ve transfer şampiyonu takımların panzehiri; İTALYADA ESEN CATENACCİO RÜZGARI

Bir cevap yazın

GIPHY Uygulama Anahtarı Ayarlanmadı. Lütfen Kontrol Edin