Dedem Ahmet Dalmış’ın anısına…
Halk arasında Gara Ahmet derlerdi dedeme. Hamdilerin Gara Ahmet… Namazını hiç kaçırmaz, yaz kış fes takar, asker hatırası çakısıyla işlediği bastonuyla gezerdi… Çocukken aklımda kalan fotoğraf bunlardı. Bir de her cuma günü ilçemiz Kabataş’tan getirdiği kırmızı helva…
Annem hep anlatır, babamla evlenmesine razı değilmiş hiç. Babam tarafı zorla kaçırınca annemi, gelmiş sahip çıkmış, tutup kolundan götürmek istemiş… Annem köy duydu artık baba “namus” umla geldim, çileyse de çekerim deyip gitmemiş dedemle…
Gelinlik bile giymeden, bir tek bileziği olmadan gelin olmuş annem…
Her ne kadar kızgın olsa da dedem, sırtını dönmemiş evladına. Bir buzağı vermiş anneme… Baksın, büyütsün geçim sağlasın diye…Köy yerinde elinden gelen buymuş…Babam; köyün en garibanı ve saf(iyi, temiz) niyetli adamı olduğundan annemin çok zorluk çekeceğini o günlerde görmüş dedem. Babam çok sigara içermiş eskiden. Benim hatırladığım bahar ve birinci sigarası vardı. Varsa içer, yoksa pamuk gibi adam bir anda öfke yumağı olurdu.
Annesini hiç tanımamış babam, bebekken ölmüş çünkü. Babasını da çok güzel anmıyor desem yalan olmaz hani… Okula göndermeden, koyun otlatmaya yollamış, kuru soğuk havalarda bir iki dal sigara eşliğinde…
Annem tam o zamanlarda kaçırılmış babama, köyün ağası tarafından…İyi delikanlıymış babam, yuvası olsun istemiş, sofra görsün, temiz kıyafetler giysin…
Öyle de olmuş… Dedemin anneme verdiği küçük buzağı inek olmuş, onun da yavrusu derken annemle babam işi büyütmüş…Bununla da yetinmeyen ikisi hayvan çiftliğini aratmayacak kadar tavuk, horoz, inek bakıp onların ürünleriyle geçim sağlamışlar…
Dedem yıllar sonra bir koyunla çıkagelmiş annemin yanına. “Bunu da çoğalt elin bereketli” deyip hiç yalnız bırakmamış…Ninem; tarladan Mısır, kabak yollarmış dedem de şeker un alırmış…Hem anneme hem babama atalık yapmışlar…Bizimkiler hayvancılıkla kendilerine ev yapmışlar, yuva olmuşlar. Kimseye minnet etmeden üstelik…
Yıllar sonra dedem ninemi kaybetti ansızın, sonra küçük oğlu Halil dayımı trafik kazasından… O heybetli adam yıkıldı o gün… Ne çarşıya gider oldu, ne de elinde kırmızı helvasını bastonuna takıp bize gelir…
İnce minderli bir divan(yatak) yetti ona.
Çiçekli yorganları ninemin yüklüğünde bıraktı bir daha dokunmadı. Bazılarını da talan etti eş dost, kokusu bile kalmadı.Annem eskisi gibi gidip gelemez oldu yanına. Yol yokuş, dizler eskisi gibi yürümüyordu…
Dedemin sesi vardı önceden, gür ve uzun uzun seslenişleri.
Telefon yoktu o zamanlar uzaktan uzağa,
-Cemiileeeee, Cemiiileee diye seslenir haberleşirlerdi gün içinde. Bazen yiyecek vermek için babamı isterdi, bazen de annemi davet ederdi mısır dermeye…Zamanla biz arasak da o sesindeki kuvvet cılızlaştı… Neşesi söndü…İçindeki acısına rağmen torunlarının hepsinin düğününe gidip, gönlündekileri yaptı. Sesiyle değil belki gözleriyle, duruşuyla sevdi herkesi.
Ben doğduğumda annemin yanına ilk gelen kişi de dedem imiş… Adımı; hastanede Hasret koymuş hemşireler yılbaşı gecesi saat tam on ikide.
-Bir hışımla “olmaz, benim torunumun adı Nurşen olacak, geleceği parlak, yüzü şen olsun demiş” ve öyle de kalmış…
Ne çok şey katmışsın bize dedeciğim…
Üç gün önce ansızın gelen bir telefon ile seni kaybettiğimizi söyledi abim. İlk aklıma gelen annemdi… Şimdi o ne yapar dedim ve ciğerime köz düştü… Kıpırdayamadım yerimden, ılık bir gözyaşı düştü kirpipimden ve düştüm yola kara haber vermeye…
Ne yol bitti, ne saat geçti… Köye geldiğimizde benim yüreğime düşen ateş annemin her yerini çoktan sarmış idi…
Son günlerde iyice tükenen bedenin, dün tabuta nasıl da kolay sığdı… Fesin yoktu başında, ama sakalların pamuk şekeri gibiydi.
Annem” artık kuşların kanadı bile dokunsa bana, ağlarım baba diyerek ağıt yakıyor. Babam yıllardır sigara içmiyor, öfkelenmiyor, bu yaşına rağmen hala çalışıyor.Senin bize taşıdığın ekmeklerin helalliğini istiyor, kenarda köşede için için ağlıyor.
Bir insan kaç yaşına gelirse gelsin hep anaya babaya muhtaç imiş senin gidişinle anlıyorum dedeciğim.
Bugün mezarını ziyarete geldiğimizde toprağına kar yağmış. Sen kefen giydin, Karadeniz’e kış geldi canım dedem…
Şimdi senden bize kalan sıcacık bir yuva, ışıldayan bir gelecek, ve azimle çalışan eller kaldı… Bir de kapının ardında asılı duran yadigar bastonun, ninemden kalma yamalı hırkan…
Bol rahmetle, dua ile, Rabbim mekanını cennet eyleye…
Bu dünya bu kadar işte… Anlayarak yaşayabilene …
Yazan: Cemile gızından olma torunun Nurşen.
Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun inşallah ?
Böyle güzel yaşayanlara..
Hayat boyu eğilmeden, bükülmeden dimdik duranlara..
Gittiklerinde arkalarında sevgiden, saygıdan, güzel anılardan oluşan bir iz bırakanlara..
İnsan olmayı başarabilmiş olanlara..
?????
?????