içinde

Kurt Kanunu- 2

1. BÖLÜMDEN DEVAM..

Adımlarını yokuş aşağı inişin verdiği şehvete kaptırıp da devam ediversen boylu boyunca, aşağılara doğru, seni, aşığı olduğun takımın semtine kadar götürecek olan, belli bir bölümünün eğimi dillere destan olmuş ve hatta adını da bu niteliğinden almış bir sokağın alt ucunda, aslında aşağılara doğru aynı diklikte bir miktar daha devam etmekle birlikte en azından şimdilik, biraz olsun dinlenmek amacıyla olsa gerek, yandan gelip önünü kesiveren yolun düzlüğünde durup soluklanan bir sokağın inişe göre sol tarafında, sondan bir önceki apartmanın en üst katı..

Ne kadar yana yakıla anlatıyor olsam da “Altı üstü öğrenci evi işte..” deyip burnunu kıvıran çıkar belki..

Oysa, sonradan gelen kişi olmam sebebiyle küçük olanında benim yattığım iki güzel odasına ilaveten, bir duvardan ötekine boydan boya uzanan penceresinden bakıldığında dünyanın en büyülü manzaralarından birinin, yüz yıllar boyunca insanlık tarihinin en pırıltılı günlerine tanıklık etmiş kadim kentin tam ortasından geçen o dillere destan su yolunun (azıcık zorlanarak da olsa) görülebildiği pırıl pırıl aydınlık bir salonu olan,

Bir alt katımızda, yalnız olduğum bir günün gecesinde, tam da başındaki geniş kenarlı bir tür kovboy şapkasının yanlarından taşıp göğsüne kadar bir şelale gibi inen gür saçları ve incecik tişörtünün altından fena halde belli olan dimdik göğüs uçlarıyla gözlerimi içine bakan o ikonik fotoğrafının bulunduğu kapağından çıkartıp pikabın tablasındaki yerine koyduğum plağından çağlayan bir su gibi berrak sesiyle “We have no secrets..” diye fısıldayan Carly Simon’ı dinleyerek dalmış gitmişken, “azıcık laflayalım..” diyerek kısanın kısası mini eteği ve göbeğini açıkta bırakacak uzunluktaki gevşek örgülü bluzunun geniş ilmek aralarından baş vermiş meme uçlarıyla çat kapı çıkıp gelen “Fahriye Abla’nın,

Onun da altında kimi günler (gençlik hali işte) yaptığımız gürültü patırtıdan illallah diyen asabi komşumuzun oturduğu,

sokağın tam karşısındaki apartmanın bizden tarafa bakan dairesinde -hemen her gün pencereden bakarken göz göze geldiğim- ülkenin en başarılı (ve ne yazık ki çok genç yaşta hayatını kaybetmiş olan) yontu sanatçılarından birinin ikamet ettiği, kişisel tarihimin efsane eviydi burası..

Kitap, arkadaşımındı..

Kitaplığına göz gezdirirken görmüştüm..

Tomris Uyar’ın; Jack London, Cesare Pavese, Horace McCoy, Anthony Burgess gibi yazarların kitaplarının arasından sessizce göz kırparak bakıyordu bana..

İsmi ilginç gelmişti kitabın..

Adını çok duyduğum bir yazardı aslında, Kemal Tahir..

Ama hiçbir kitabını okumamıştım henüz..

Açıkçası biraz kerkenezmişim demek ki o vakitler..

Bana sorsanız hala öyleyim.

Lakin konumuz o değil..

Bir biçimde çağırmış olmalı ki yüreğimi, aldım elime kitabı.

Evirdim, çevirdim..

Birkaç sayfasına baktım..

Sonra sordum arkadaşıma, okuyup okumadığını, beğenip beğenmediğini..

O vakitlerde pek geçerli bir akım olan Köy Romanı türünde bir eser olduğunu söyledi..

Rahat günlerimden birinde çekip aldım elime, raftan..

Başladım okumaya..

(DEVAM EDECEK..)

Bir cevap yazın

GIPHY Uygulama Anahtarı Ayarlanmadı. Lütfen Kontrol Edin

  1. Kitapları, kitap okumayı şiar edinmiş, bu minvalde aklında mide gibi beslenmesi gerektiğini bir hayat felsefesi haline getirmiş biri olarak halen (maalesef) “kerkenez…” olduğumu itiraf ve izhar etmeliyim. Ne yazık ki, bilgi ihtiva etmeyen kitaplara hep mesafeli olmuşumdur. Ama bu kötü itiyadı – sayenizde – ibdal edeceğime inancım da tamdır. Elinize emeğinize sağlık 🙏🤍👍

    • Yaşlı çift, evliliklerinin 60. yıl dönümünü kutlayacaklar,
      Kadının arzusu üzerine bu kutlamayı balayını geçirdikleri otelde yapmayı kararlaştırmışlar.
      Gece, mükellef bir sofra hazırlatmışlar, otel odasının balkonunda.
      Kadın rica etmiş kocasına:
      – Sevgilim, bu harika gecede geçmişteki o büyülü anı yaşamak istiyorum tekrar.. Biliyorsun, o gece yemeğimizi çırılçıplak vaziyette yemiştik.. Yine öyle yapalım mı?..
      Adam kabul etmiş, her erkek gibi, çaresiz..
      Soyunup masanın iki başındaki yerlerini almışlar.
      Kadın öne doğru uzanıp, masanın üzerinden, elini tutmuş kocasının..
      Ve gözlerinin içine sevgiyle bakarak konuşmuş:
      – Seni çok seviyorum kocacığım.. İnan bana, sol göğsümün altındaki o sıcaklığı şu anda bile hissedebiliyorum, hala..
      Adam, son derece gerçekçi, sakince yanıtlamış:
      – Hissedersin elbette.. Çünkü sol göğsün çorba kasesinin içinde şu anda..
      😎😎😎😎😎

      İlk iki bölümü bir solukta okuyuvermişmiş..
      Okursun elbette,
      Her bir bölüm hepi topu bir word sayfası boyutunda olunca?..
      😉😉😉😉😉

      (çok teşekkür ederim yoldaş..
      şımartıyorsun beni, her zaman olduğu gibi..)
      🤍🤍🤍🤍🤍