içinde

Kurt Kanunu- 4

3. BÖLÜMDEN DEVAM

Ne var ki iş-güç derken..

Elimdeki okunmakta olan,

Sırada okunmayı bekleyen kitapların çokluğu,

Aynı yazarın kitaplarını tefrika roman gibi art arda okumaktan özellikle kaçınmam gibi nedenlerle,

Ve dahi, Işıl’ın gözleri, Nilgün’ün dudakları, Hülya’nın bacakları, Gülten’in memeleri gibi tatlı(ama ne tatlı..) dertlerin üzerime çullanması gibi sebepler yüzünden okuyamadım, uzunca bir süre..

Birbirini telaşla kovalayan günlerin, ayların ardından bir gün, zamanı gelip çatmış olmalı ki aldım elime Kurt Kanunu’nu.

Aldım..

Ve bırakamadım..

**********

Bırakamamanın ötesinde yıllar içinde (ara ara açıp orasından burasından üç beş sayfasına göz atmanın dışında) en az iki-üç kez daha okudum Kurt Kanunu’nu, tekrardan..

İşin tadını kaçırmakta adam tanımam üstüme..

Çünkü sonradan, yakın zamana kadar geçen yıllar içinde o kadar çok kitabını o kadar çok kez -baştan sona, tekrar tekrar- okudum ki Yazar’ın, günlerden bir gün isyan bayrağını çekip eni konu kızdım kendi kendime:

“Nedir yahu?.. Bu adamın kitaplarını döne döne okumaktan kütüphanemde boynu bükük okunmayı bekleyen bilmem ne kadar kitabı okuyamayacak mıyım yani ben?..” diyerek..

**********

Cumhuriyetin ilk yıllarındaki bir siyasi cinayet planından söz eden; henüz kurulmuş ve anca kendine gelmeye çabalayan ülkenin kurucusuna, Mustafa Kemal’e karşı düzenlenmiş olan İzmir Suikastı girişimine biraz da faillerin bakış açısıyla yaklaşan yarı gerçekçi, yarı kurgusal bir romandır Kurt Kanunu..

Kişiler ve olaylar gerçek, anlatım kurgusaldır.

**********

İttihatçıların ünlü fedailerinden Abdülkerim Bey’in korkuyla soluğunu tutmasıyla başlar kitap:

 

“Ne var? Nedir o?..

Meçini kalçasına yapıştırmış Gülcemal Vapuruna doğru koşmaktadır, bir polis..

Sarı Paşa’ya, yani Atatürk’e suikast için iki kıyıcı adamıyla; Laz İsmail ve Gürcü Yusuf’la birlikte İzmir’e doğru yola koyulmuş Lazistan mebusu Ziya Hurşit vardır vapurda..

Önce korkuyla kasılır Abdülkerim Bey, koşan polisi gördüğünde.

Farkına vardılar zanneder. İhbar geldi, plan deşifre edildi sanır:

“Savuşmalı.. Yakaladılar mı söyletir Ekrem” diye düşünür..

“Söyletir hemen..

Ekrem, İstanbul polis müdürü..

Askerden geçme..

Sert ki.. Zehir..”

Ne var ki boşadır korkusu.. Kim bilir hangi iş için kim bilir nereye doğru koşmakta olan polis gözden kaybolduğunda rahatlar yüreği..

Aklı bambaşka yerlerdeyken çımacıların iplerini toplamakta oldukları vapurdan, hemen kalkmadan önce -lacivert ipekten çarşafının eteklerini serbestçe toplayarak harika bacaklarının görünmesini dert etmeden- telaşla inen bir kadına takılır gözleri..

“Dehşet.. Adam öldürür.. Nasıl kalça sallamak bu böyle?..”

Bu arada rıhtımdan açılmıştır Gülcemal.. Tutmakta olduğu soluğunu bırakır Abdülkerim Bey:

“Tamam..

Ok çıktı yaydan..

Atıldı köprüler, gemiler yandı..

Oğlum Abdülkerim, ya devlet başa, ya kuzgun leşe..

Lazoğlu yerse bu kez Sarı Paşa’yı. Dünyayı attık torbaya..”

Sarayburnunu dönüp de gözden kaybolduğunda Gülcemal, ferahlar..

Lakin karışıktır aklı..

Birbirinden garip, ilgisiz, bağlantısız düşünceler akıp gitmektedir kafasından..

“Gülcemal karı adı..

Kim takmış acaba bunu buna?..

Kodamanlardan biri elbet!..

Kızının adıysa, eh olağan!..

Ama kapatmasının adıysa, kıyak!.. Aşk olsun!..”

Gemi gözden kaybolduğundaysa her şey başarıyla olmuş bitmiş gibi ferahlar..

Çamlıca’ya, Üsküdar’ın ahşap yığınına, Selimiye Kışlası’na, Haydarpaşa Garı’na, Mühürdar’a, Adalar’a kadar bomboş uzanan durgun denize, dünyanın en büyük en uzun ömürlü iki imparatorluğuna merkezlik eden Topkapı Sarayı’nın yeşilliğine, bunun ortasında dinç yaşlılığının haklı gururuyla kabarmış Ayasofya’ya dalar bir zaman..

Lazoğlu’nun eli titremezse, bunların belli başlı sahiplerinden biri olacaktır Abdülkerim Bey..

Genç yaşından beri Jandarma subayı olarak çok tehlikeli işlere girip çıkmış ama, başa güreşmek fırsatını hiç eline geçirememiştir..

Oysa şimdi, ilk defa gerçek değerini gösterecektir..

Plan basittir..

Kestirmeden amaca gitmektedir..

En yaman yönü Abdülkerim Bey’in kendisini en ufak tehlikenin dahi dışında tutmasıdır..

Aylardan beri en küçük parçaları yorulmaz bir sabırla hazırlamış ve Terakkiperver Parti’yi kimselere sezdirmeden buraya kadar sürüklemiştir.. 

“Ziya Hurşit delisini kurup işte bugün, hayırlısıyla, düşmana saldırtan” kendisidir..

Kurşun hedefini bulamazsa, suikasttan başka bir şey konuşmayan Ziya Hurşit tehlikesi ortadan kalkmış olacak,

Paralı arkadaşlar kabadayı bir kumarbazın aralıksız haraç istemelerinden kurtulacaktır..

“Herif işi başarırsa..” Sarı Paşa bu kez gidecek, meydan Abdülkerim’e kalacaktır..

Sarı Paşa umurunda bile değildir aslında..

Bakır onluk kadar değeri yoktur, Abdülkerim Bey için..

Derdi güçtür onun..

(DEVAM EDECEK)

Bir cevap yazın

GIPHY Uygulama Anahtarı Ayarlanmadı. Lütfen Kontrol Edin