içinde

Kurt Kanunu- 6

5. BÖLÜMDEN DEVAM

Kimi yerinde halktan kişilerle (öylesine) yapılan basit bir konuşmada.. Bazı vakitlerde içsel bir hesaplaşma anında.. Ya da kimi yerlerde –öznel de olsa- yapılan bir takım tahliller / değerlendirmeler sırasında üst düzeyde sanatsal gösteriler sunar bize, bu romanda(da) Kemal Tahir..

Örneğin, bir yerinde romanın, kederli bir gülümsemeyle şikayet ederek konuşur Kara Kemal, devlette ve kimi kurumlarda çalışan kişileri kast ederek:

“Söz anlayan bırakıp gider. İşe yaramaz!

Söz anlamayansa hiçbir işe yaramaz..”

.

“İyi niyetliler, doğrular iş beceremiyor.

Çoğu beceriklilerin de elleri uzun biraz..”

.

Bir başka sayfada,

“Kaçakçılıkla geçinen, uzun zaman yakalanmayan herifin (aslında) hafiye olduğunu bu memlekette, ancak bizim (falanca) bilmez..” diye dalgasını geçer Kara Kemal..

Yahut bir sayfasında

“Bizim memleketimizde, suikastçılığa yatkın serserilerle iş yapmaya kalkmak kuduz kaplana binmektir..

Sürsen ipe götürür, ineyim desen paralar..

Paralaması, şantaj..“ diye konuşturur,

.

Bir başka yerindeyse

”Suikastla ele geçirdiğini suikastla geri alırlar senden..

Arada, işlemek zorunda kalacağın en rezil işler de cabası..” dedirtir Kara Kemal’e, Kemal Tahir.

.

Böyle böyle yürüyen, akıp giden bir romandır Kurt Kanunu..

**********

Geçenlerde yine aldım elime, sağından solundan, ucundan kıyısından atlaya atlaya baktım kimi sayfalarına..

Bir yerinde romanın,

Avrupa Sermayesinin, Osmanlı’ya ve aslında tüm Doğu Toplumlarına, “İtaatkar iki hizmetçi” olarak adlandırdığı Kültür ve Siyasetle saldırmasından söz ediyor Kara Kemal..

“Yabancı sermayenin bu iki zehirli silahla, doğu toplumlarının yalnız siyasal bağımsızlığını, milli egemenliğini değil; yalnız dini ve milliyetini değil, geçim imkanını (da) kökünden kestiğini,

Bu surette ülkelerdeki insanların hayatına, varlığına saldırmakta olduğunu;

Tam başarı halinde Doğu halklarının Avrupa’nın kulu ve kölesi olacağını” söylüyor..

Ve sonra devam ediyor:

“Dış etkiler, Anadolu Zaferi’nden sonra biraz olsun önlenemez miydi?..”

Sonra “Hayır ..” diye cevap veriyor kendi sorusuna..

“Hayır!.. Bizim düştüğümüz yanlışlıkların hepsine bunlar (Yani Cumhuriyet Kadroları) da düşecekler, birer birer..

Daha önce düşülmüş yanlışlıkların her birine gerçek kurtuluş çaresi diye sarılıp deneyecek, sonra ötekine geçecekler.. Hepsinin vaktiyle, daha rahat şartlar altında denendiğini göz önüne almadan..

“Biz onlardan çok akıllıyız..” diye aldatacaklar kendilerini..

“Herifler(yani Avrupa) bizi bu kez tutar, ister istemez.. Çünkü buna mecburlar..” diyecekler..

Oysa dış güçler insanı hiç tutar mı kârı olmayınca?..

Kârı da oldu mu, iki kârı (birden) çıkaramaz (hiçbir zaman) bir ülke..”

Yani, ya kendi halkına hizmet edecektir bir memleket, ya da emperyalistlere..

İkisi de birden, ikisi de aynı anda olamaz..

“Aslında hiçbir memleket, dışarıya sürgit kazanç vermekteyse, toparlayamaz iki yakasını bir araya..

Dıştan yardım umdun mu, dış örgütleri temizlemeye sıvanamıyorsun demektir..

Öyleyse bizi çelmeleyen engeller daha derinlere kök salarak, engellerini daha da yükseltip duracak..”

.

Sonra Osmanlı zamanında, vatanseverliklerine (yüzde yüz) güvenip zengin ettiklerinin ezici çoğunluğunun piyasayı ak pazarda tutmak yerine nasıl da kara pazar kurup işlettiklerini,

Devleti destekleyeceklerine ona nasıl kötülük ettiklerini,

En gerekli yerde paralarını toplayıp nasıl da savuştuklarını sayar döker Kara Kemal..

Ve bunların da sonunda, kendisine “Madem bu kadar aklınız vardı da Balkan Yenilgisinden sonra, Dünya Savaşına hangi hesapla girdiniz?.. diye sorulduğunu anlatarak, utançla devam eder..

“Bir politikacı için en büyük ceza, devletinin kendi elinde batmasıdır..

Bunun hiçbir özrü yoktur..”

(İttihat ve Terakki Partisi’ni kast ederek) “İmparatorluğu elimize geçirdiğimiz zaman nüfusu 35 milyondu..

Yedi Düvelin, kağıt üstünde de olsa bizim saydığı 1.800.000 km2 toprağı vardı..

Sınırları Kongo’yu, Sudan’ı, Eritre’yi, Somali’yi içine alıyordu..

Tunus, Fas, Libya, Mısır, Kıbrıs resmen kaybedilmiş değildi..

Bu koca imparatorluk bizim (İttihat ve Terakki’nin) elimizde öldü..

Suç ne kadar büyükse, çekilecek cezanın da o kadar büyük olması gerekir..

Biz, dünyanın en ağır suçunu (işledik) ve biraz tartaklanmayla savuştururuz sandık..

Bu anda (yani şimdi, yok yere bulaştırılmış olduğu suikast iddiası sebebiyle) yüzüme vuran darağacı gölgesi suikast suçlusu olduğumdan değildir..

O Büyük Suçun gölgesidir bu..

Tarihin örneğini yazmadığı kurtlar boğuşmasına girip yenik düştük..

Kurtlukta düşeni yemek kanundur..”

****

Sayfalar dolusu ballandıra ballandıra anlattığım, ayıla bayıla övgüler dizerek aktardığım Kurt Kanunu’nda beğenmediğim tek bir yer yok mudur peki?..

Olmaz olur mu hiç?.. Elbette var..

Katılmadığım, eleştirdiğim, saçma bulduğum yerler de var elbette..

Örneğin, aşağıda, yazının kalan kısımlarıyla karışmaması için parantez içine alarak ayırdığım kısımda Kara Kemal’in söylemiş olduğu şu sözlere katılmak, elbette, hiçbir şekilde mümkün değil..

Ben de katılmadım o nedenle,

Çok da saçma buldum..

 (——————————)

Dıştan yardım umdun mu, dış örgütleri temizleyemezsin..

O zaman bizi çelmeleyen engeller daha derinlere kök salar,

engellerini daha da yükseltir..”

“Doğulu toplumlarda kalkınma çabalarının gerçek celladı Batı sömürüsü’dür..

Ekonomide Liberalizmi kabullenmek, içimize yerleşmiş gizli-açık yabancı örgütlerle uğraşmaktan, onları söküp çıkartmaktan vaz geçmektir..

Bu çeşit bir iktisat politikasının olağan sonucu, devlet gücünü kullanarak yerli zengin yetiştirmektir..

İçeride devlet desteğiyle yerli zengin yetiştirmeye sapıldığında, bunun, bizim gibi memleketlerde, üst-idareci kadrolara bulaşmaması mümkün değildir..

Üst idareci kadrolar milli zenginlerle ortaklıklar da kursalar, rüşvet karşılığı aracılık da yapsalar keselerine attıklarının on katını hatta yüz katını şuna buna sus payı olarak verip çarçur ederler, ettirirler..

Bu durum içeride, ister istemez, bazı alanlarda zengin edileceklerin işlerini (daha da) kolaylaştırmak için tekeller kurmaya zorlar, hükümetleri..

Devlet işletmelerinin zararına katılmadan kaymağını alarak, üstüne üstlük pazarı tekel şartları içinde tutarak iş yapanlar batılı anlamda kapitalist olamazlar..

Bunlar ne kadar zenginleşirse devleti o kadar didikler, temellerini o kadar oyarlar..

Yine bunlar, içinde bulundukları şartlar dolayısıyla sınıf şuuruna da varamadıkları için, kendi devletlerini kurmaya yönelemezler..

Tersine hiçbir sorumluluk yüklenmeden, Batılı anlamda sınıf karakteri olmayan sahipsiz devleti kendi hesaplarına çalıştırıp soymayı çıkarlarına çok daha uygun bulurlar..

Böyle bir düzende doğulu devlet, halklara karşı ödevlerini yerine getiremez..

Halkın düşmanlığı, bunun yanında da umutsuzluğu arttıkça artar..

Yüksek idarecilerle onların hırsızlık ortakları da bu umutsuz halklara gittikçe daha etkili kötü örnek olurlar..

Bir yandan zenginlik düşmanlığı alıp yürürken öte yandan insanlar, içinde debelendikleri kara yoksulluktan ancak vurgunla, kanunsuz çarpmalarla, lotaryalar yoluyla kurtulacakları inancına varırlar..

Böyle ortamlarda hırsızlık ayıp olmaktan çıkar..

Toplumun en alt tabakalarında sürünenler bile, hiç olmazsa çocuklarını okutup bu soygun çetesine katmayı biricik amaç edinirler..

Böyle ortamlarda halklara doğruları anlatmak giderek imkansızlaşır..

En akıl almaz yalanlar, hayaller, tabulaşarak en açık gerçeklerin yerini tutar..

Bu sebeple böyle ortamlarda siyasi partiler ister istemez birer yalan fabrikası haline gelir.

Seçmen söylenene değil, bu sözleri söyleyenlerden hangisinin iktidara daha yakın olduğuna; yakın olanlardan da hangisinin vurguna daha açık, daha yatkın olduğuna bakar..

Böyle durumlarda politikacıları hırsızlıkla suçlamak onların seçim güçlerini azaltmaz. Tersine arttırır..

(—————————–)

Evet, Kemal Tahir’in Kurt Kanunu romanında Kara Kemal’in ağzından dile getirdiği bu söylemlere katılmak mümkün değil elbette..

Bu nedenle bendeniz de tuhaf karşıladım,

Hiç de katılmadım..

Lakin olsun,

Her yazara, her romana, her söyleme katılmaya dair bir söz vermedik elbette.. Ve bu minval üzre bir senet de yapmadık sonuçta..

Yani, “Ben hakimim masum bey..” durumundayız..

.

Bu arada,

Şaka bir yana ama, içinde bulunduğumuz günlerde, 

Püff diye üflendiğinde yahut Ostrogot dendiğinde nem kapacak mebzul miktarda vatandaşımızın meydanlık yerde alesta vaziyette dolandıkları bir ortamda, yukarıdaki geniş özet nakledilirken “Yusuf Yusuf“ etmeden durmak da pek mümkün olmadığından, söylemeden geçmeyeyim:

Kurt Kanunu, ilk baskısı 1969 yılında, yani bundan tam 54 yıl önce yapılmış ve ağırlıklı olarak Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına, erken dönemini anlatan bir eserdir.

İzmir Suikastı yıllarına eleştirel bakışla yaklaşan bir romandır

Hatta, biraz da bu eleştirel bakış nedeniyle bizim, Cumhuriyetle araları bir türlü ısınmamış olan Mustafa Kemal karşıtı/yeni Osmanlıcı kardeşlerimizce pek beğenilmiş bir kitaptır..

Kemal Tahir de -yine bu nedenle olsa gerek- pek sevilir, aynı camiada..

Hatta,

Bu eleştirel yaklaşım pek hoşlarına gitmiş olduğundan sinemaya da uyarlanmış ve dizi olarak Trt’de gösterime de sokulmuştur Kurt Kanunu..

Vaktinde izlenmiş olsun olmasın, fırsatını bulan kardeşlerimizin tekrar göz atmalarını tavsiye ederim..

Son olarak da Kemal Tahir, ne yazık ki, bundan tam 50 yıl önce yani 1973’te hayata gözlerini yummuştur..

Yani bu anlatılanların günümüz sosyo-politik ortamıyla hiçbir ilgisi/ilişkisi yoktur..

Var olduğunu iddia eden de münafıktır..

.

Neyse efendim..

Ayrıntılara takılmamakta fayda vardır..

Yahut, ayrıntılarda boğulmaktadır –belki de- asıl fayda..

.

Son sözler:

Kemal Tahir, okuyunuz..

Kurt Kanunu, okuyunuz..

Genel olarak her şeyi okuyunuz,

Hep okuyunuz..

Ve de sağlıcakla kalınız..

.

(DEVAM ETMEYECEK)

Daha doğrusu, Bu kitap için son.

Ama bir diğeri için olmayabilir..

Bir cevap yazın

GIPHY Uygulama Anahtarı Ayarlanmadı. Lütfen Kontrol Edin

Bir yorum