içinde

Tekerrür…

Bugün birkaç yerde bizim gençlerle ilgili yapılan habere denk geldim. Rıdvan’ın menajeri, Serdar’ın demeçleri, Ersin’in bir iki ufak haberi. Evet, yavaş yavaş kıvama geliyorlar:) şöyle oluyor:

Çocuğumuz öncelikle üst yapıya bacakları titreyerek çıkıyor. Ne kadar iyi sporcu da olsalar karşılaştıkları durum, takımdaki hiyerarşik düzen içinde en alt seviyede yer almak oluyor.

Takımın başarısızlığı her zaman/ her yerde eski oyunculara mal edilir. Yaşlanmış, eskimiş, kaşarlanmış oyuncu vurdumduymazdır. Bunu öğrenmiştir yıllar içinde. Bu sistemdeki mevcut genç kadrolar, kurtarıcı olarak görünmeye başlar. Her zaman; her yerde… 

İlgi odağı olmaya başlayan “genç” bir anda performans arttırır. Sanki doping yapmışcasına azmana dönüşür. Onlar yükselirken -genelde- eskilerde düşüş hızlanır, raitingleri düşer. Evet umutlar “genç” tedir artık.

Hiyerarşik düzende yükselmeye başlayan bireyler genellikle özgüven pompalanmasıyla savrulmaya başlarlar. Onlara bu aşamaları yaptıran yeteneklerini daha az sergilemeye başlarlar. Olsun; beklenti keçiboynuzu içindeki bal misali yaptıkları değil, yapabilme ihtimalleri üzerinedir. 

Sosyal çevreler değişir. Daha evvel oyun oynadıkları arkadaşları da ne kadar boştur! Büyüyememişlerdir bir türlü! Kız arkadaşları sadece arkadaşları olarak kalmaya devam eder. Oysa ki üç gün önce “nasıl açılsam?” sorusu uykularını kaçırmaktadır… yeni arkadaşlar öyle midir oysa? Erkekler janti; kızlar fena… 

Popülarite tavan yapmış, yürüyüşler, bakışlar, saçlar-başlar kılık-kıyafet oturmuştur nihayet. Gazeteciler, menajerler, kariyer planlayıcılar falan bala üşüşen sinekler gibi pay kapmak için ezerler birbirlerini. Bu arada takımın eskilerinin artık bırakması ya da gitmesi gerekmektedir eşyanın tabiatı gereği…

Bu duruma geldiğinde kulağına menajeri fısıldar: “seni kaldırmaz burası! Daha büyük kulüplere götüreceğim seni…” Bol sıfırlı sözleşme imkanı kemirmeye başlar zihinlerini. Azımsanmayacak kazandıkları halde neden daha fazla olmasındı ki? Bu kadar mücadele ettiyse “hakkını” almasınmıydı? Onu oralara kadar getiren kulübü? …Ne münasebet! Ne yaptı ise kendisi yapmıştı! 

İşte o an menajerle birlikte ego da fısıldar: “oldun sen! Vay be! Şimdi görsünler bakalım ibneler; o itip kaktığınız adam ne olmuş! Yürü be koçum!” 

Neden yazdım bu kadar? Zaten hepimizin bildiği, sürekli tekrarlanan, bitmek bilmeyen bir hikaye. Üzerine sayısız film yapılmış bir konu. Kazandığını zannederken, kalabalıklar içinde yapayalnız boğularak kaybedenler… Güç zehirlenmesi de, para-zafer sarhoşluğu de, göt kalkması de; ne dersen de! Bitmiyor, akıllanılmıyor, kısır döngü devam ediyor. Tekrar… ve tekrar… 

Üzülüyoruz be abi! Farklı olacak dediğimiz her şeyin öncekilerle aynı olmasına üzülüyoruz. Anlam yüklediğimiz her bokun anlamsızlığı bitiriyor bizi. 

Bugün karşılaştığım haberlerin alt metni hiç hoşuma gitmedi. Yönetemeyen vasıfsızları yerden yere vurmak işin kolay kısmı. Asıl aktörleri unutuyoruz biz de her seferinde. Yönetim işini yapsın doğru da…

Siz de azıcıkta olsa aidiyet duygusu taşıyın be!

Azıcık kıymet bilin ulan! 

Bir cevap yazın

GIPHY Uygulama Anahtarı Ayarlanmadı. Lütfen Kontrol Edin