içinde

Doğru bir insan olmaya çalışırken

Temelde etrafındaki herkesin de doğru ve dürüst olduğunu düşünürsün. Kötü insanları ayırt edebilmek için kötülük kavramı ile daha önce karşılaşmış, görmüş ve tanımış olman gerekir. Bunu tam tersi için de düşünebilirsiniz. Gerçekte görmediğimiz hiç bir şeyi rüyamızda göremeyiz mesela. Beynimiz o sahneyi yaratamaz çünkü hiç bir veri yoktur onunla ilgili. Lafı uzatmadan asıl konuya gelelim. Beşiktaş’a yönetici olarak gelmiş, özellikle başkanlık şerefine nail olmuş veya olacak hiç bir şahsiyeyin art niyetli olduğunu düşünmedim. Belki bunun aksi örnekleri vardır ama onu da saflığıma veriyorum diyip geçeyim. Kısaca Beşiktaşımızın kötülüğünü arzu eden hiç bir kişi bu kulübe başkan olmamıştır. Kötü insandan az çok anlarız çok şükür. Kendine çalışan, koskoca Beşiktaş çınarının kudretinden faydalanan yöneticiler veya başkanlar mutlaka olmuştur. Ama bu tamamen Beşiktaş’ın kötülüğünü istedikleri anlamına gelmez. Sayın Ahmet Nur Çebi’yi bu iki gruba da sokamayız kanaatimce. Kendisi ne kötü bir insan, ne de Beşiktaş’ın başkanı olarak çıkar sağlama peşinde. Fakat gel gelelim ne yazık ki kendisi Beşiktaş’a başkanlık yapamayacak hatta yapmaması gereken farklı bir kusura sahip. Sayın Çebi çok pasif! Geçmişteki hiç bir eksisi veya artısına bile zerre girmeden sadece badem bıyıklının parmak sallama olayından sonra bile bunun maalesef doğru olduğunu anlıyoruz. Bu ülkenin kimlik kartına ve vatandaşlığına sahip hiç bir insan hem de Beşiktaşımızın stadının şeref tribününde bu kulübü hem de milyonların gözü önünde açıktan olacak tehdit edemez, EDEMEMELİ! Eğer bunu engelleyebilecek veya tepki gösterecek bir karaktere sahip değilseniz o koltukta bir saniye daha oturmanızın hiç bir anlamı yoktur! İyi insan, kulübün ekonomik değerlerini gözetiyor vs. Bir önceki cümlede bahsettiğim vakadan sonra sayacaklarımız hep ‘ama’ kelimesinden sonra gelecek şeyler. ‘Ama’ kelimesinden sonra gelecek cümleler her ne olursa olsun, bu kişi benim öz babam bile olsa düşüncelerim gram değişmez. Çünkü o kelimeden sonra gelecek her cümle artık laf salatasıdır! Beşiktaş’ın çıkarlarını gözeten ve haklarını savunan bir insan , üç gün önce hem de kendi mabedinde kendisine parmak sallayan, üç gün sonra da ülke tarihimizin ilk şampiyonası organizasyonuna dahil edilmeyen stadımız için sadece sosyal medya hesabından liseli ergen misali tripli bir paylaşım yapmakla kalmaz. Bu kişi badem bıyıkları sebebi ile belli mihraklarca korunan ve desteklenen çok güçlü bir sıfat olsa bile bu kadar pasif KALINAMAZ, KALKINMAMALI! Bir birey, bir evlat, bir kardeş veya ağabey/abla, bir anne veya baba hatta ve hatta bir iş arkadaşı olarak bile kendi evimin içinde veya iş yerimde yapılacak böyle bir tehdit durumunda sessiz kalırsam bu sıfatlara haiz olmamın hiç bir manası yoktur benim adıma! Kaldı ki bahsedilen konum 120 yıllık koskoca Beşiktaş Jimnastik Kulübü başkanlığı ise tepkisi çok ama çok büyük, çok ama çok sert olmalıydı. Bu tepkiler için hala geç kalınmış sayılmaz ama işin en acı tarafı da bu tepkilerin asla gelmeyeceğini bilmemiz zaten. Sayın Ahmet Nur Çebi, karşındaki pislik bir güruhun desteklediği, arkasında ne idiği belli olan kişi ve kişilerin olduğu gün gibi açık, taraflı, senin kulübünün açıkça kötülüğünü isteyen bir insan her ne kadar güçlü ve korunur olsa dahi bu kadar sessiz kalamazsın.  Beşiktaş’ı korumakla mükellef hiç bir kişi, kaldı ki sen bundan mükellef birinci isimsin şu an, bu kadar aciz kalmamalısın! Eğer kalırsa veya gerçekten de bu kadar acizsen, bir zahmet o makamı da boşuna meşgul etme! Korkma, korkunun ecele faydası yok! Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak, NASIL ÇIKAR KARANLIK AYDINLIĞA?

Bir cevap yazın

GIPHY Uygulama Anahtarı Ayarlanmadı. Lütfen Kontrol Edin

  1. Genelde insanların daha özelde erkeklerin kafası bilinçaltı olsun, bilinç üstü olsun kıyas yapmaya programlanmıştır, taa yaratılıştan bu yana..
    Henüz yontulmamış; dini veya insancıl öğretilerle kendine bir çeki-düzen vermemiş her erkeğin bir hemcinsiyle karşılaştığında, kendi gücüyle karşısındakinin gücü arasında bir kıyas yaptığı antropolojik bir gerçektir..

    Bu gerçek, günlük erkek jargonundaki haliyle mizah dergilerinde “Teke tekte yerim ulan bunu ben..” biçiminde dile getirilir..
    Bizler de okur, güleriz..

    Neden güleriz peki?..
    Doğrudur da ondan..

    Çağımızdaki Taht Savaşlarında üst düzey kişiler elbette işi kaba güce dökmezler..
    Bunun yerine @deliziya hocamın sıkça dile getirdiği gibi beden(yahut davranış) diliyle kendi güçlerini karşıdakine hissettirirler..

    Yemek masasının başında oturmak gibi,
    Ya da gelen konuğu masasında oturur vaziyette yahut makam odasının ortasında veya kapısında karşılamak gibi..

    Kişinin (evi veya iş yeri gibi) kendini en güçlü hissettiği yere gidip orada racon kesmek de karşıdakini ezmek amacıyla baş burulan yöntemlerdendir..
    Hepimiz biliriz..

    Ne var ki bunu hissettirmek için de az biraz maçasının sağlam olması gerekir o babalanmayı yapmaya yeltenen adamın..
    Örneğin o arkadaş, o parmağı farz-ı mahal Ahmet Ağaoğlu’na sallayamaz kolay kolay..
    Sadri Şener’e, ha keza..
    Ya da Ali Koç’a, Rahmi Koç’a,
    Veya Dursun Özbek’e..

    F.Orman’a da sallayamazdı,
    Olur da seçilirse Hasan Arat’a da sallayamaz,
    Hürser Tekinoktay’a da..

    Sosyal-Antropolojik meselelerdir çünkü bunlar..
    Bazı hareketler veya kullanılan araçlar sözü edilen güç gösterisini farklı yerlere taşır çünkü..

    Örneğin sallanan parmak “Fallik” bir simgedir..
    Fallusu yani penisi temsil eder..

    Elini kolunu sallayarak konuşmak, ha keza..
    “İndir ulan elini kolunu aşağıya..” der, aklını alırlar adamın..
    Kolay mı öyle?..

    Ahmet Nur Çebi (aynen senin de belirttiğin gibi) iyilik-kötülük meselesinden çok öte, o tarz bir adam değil..

    Yaşını başını almış, sessiz, saygın, efendi, mülayim bir insan..
    O taraklarda bezi yok..
    Artı, bedensel gücün çok ötesinde, temsil ettiği kulübün sahip olduğu tarihsel/kurumsal ağırlığı da üzerine giyememiş, giyemediği için de dışarıya yansıtamamış bir insan..

    Düşün ki adam geldi, yapılabilecek en büyük hadsizliği/terbiyesizliği yaptı, kendi evimizde bizi parmağıyla dövdü, sonra hiçbir şey olmamış gibi döndü gitti..

    Bizimki de koltuğunda küçüldükçe küçüldü, olduğu yerde pıstı kaldı..

    Daha fenası, sonraki bazı görüntülerde izlediğimiz kadarıyla o hadsiz adam kendisiyle gelmiş olan ve Federasyonda Beşiktaş’ı temsil eden Yönetim Kurulu Üyelerini de “Kalkın ulan, siz de gelin..” gibisinden yanına çağırmış, giderken..

    Kendini bilmez bir adamın densiz hareketleri Beşiktaş’ın büyüklüğüne zarar vermez..
    Orayı geçelim..
    Daha acı olanı olduğu yerde donup kalmasıydı Çebi’nin..

    Hiç tanımam Çebi’yi; kimdir nedir bilmem ama demek ki o türden bir insan hiç değilmiş.. Gerçekten de öylesi işlerle ilgisi alakası olmayan sessiz, sakin, saygılı, efendi bir insanmış..

    Böyle bir insan olmaması sebebiyle Çebi’yi eleştiremem ben..
    Aksine yanında yer almak isterim..

    Gönül verdiğim kulübün başkanını o halde görmek istemezdim çünkü,
    Gerçekten çok üzüldüm..
    Kulübüm adına da, insani manada da..
    Ama bu işler böyle de yürümüyor, yürümez maalesef..

    Görünen o ki bu hadsiz adam gözüne kestirmiş bizi..
    Çiğneyebileceği bir lokma olarak görüyor..

    Camianın dağınıklığını ve Çebi’nin efendi kişiliğini fırsat biliyor ve geldikçe geliyor üzerimize,
    Anlaşıldığı kadarıyla Çebi’den değil, Camiadan,
    Güçlü, ama çok güçlü bir şamar yemedikçe daha da gelecek..

    🤐🤐🤐🤐🤐